Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Yılmaz İMANLIK


YAĞMUR KOKUSU

YAĞMUR KOKUSU


“Bu yağmur... bu yağmur... bu kıldan ince
Nefesten yumuşak yağan bu yağmur...
Bu yağmur... bu yağmur... bir gün dinince.
Aynalar yüzümü tanımaz olur.”

Ne güzel ifade etmiş şair. Bazen yağmuru dinlemek ruhumuza öyle huzur verir ki…

Şimdi ahşap bir köy evinde olacaksınız. Bastığınızda tahtalar gıcırdayacak hafif bir karanlık içinde. Cam kenarındaki divana uzanıp dışarıyı seyredeceksiniz. Büyük bir sessizlik kaplayacak evin içini. Ocakta yanan odunların cızırtıları ile birkaç tahtakurusunun tahtaları kemirme sesini duyacaksınız sadece. Bir de ocak üstünde fokurdayan ibrik ben de buradayım diyecek size.  Kendinize tavşankanı bir çay yapacaksınız. İyice oturması için demliği ateşin kenarına koyacaksınız ve yeniden cam kenarına ilişip o kenarları işlemeli perdeyi çekeceksiniz.

 Karşıki dağların tepelerindeki bulut kümelerinin uğultulu sesi artacak. Yağmur yavaş yavaş yeryüzünün özlemini gidermeye başlayacak. Her damla kiremitlerde kendine bir yer bulacak öpmek için. Damlalar bir ahenk içinde çarpacak kiremitlere ve damla sesi size eşsiz bir resital sunacak. Sonra toprak kokusunu çekeceksiniz içinize. İnsan elinin yaptığı hiçbir parfümün o kadar güzel kokmadığını fark edeceksiniz.

Yağmur daha da coşacak. Evinizin alt tarafından geçen küçük derenin yavaş yavaş şımardığını sesinden anlayacaksınız. Demli çayınızdan da bir bardak içince üstünüze bir ağırlık çökecek ve cam kenarındaki yatağınıza uzanıp başınızı işlemeli yazdığınıza koyacaksınız. Artık yağmur sesi bir ninni gibi gelecek size. Dünyaya ait her şeyi unutup kendinizi uykunun kollarına teslim edeceksiniz…

Ah bu yağmur!

Yine yârimin saçlarına yazdığım şarkıyı çalıyor bu gece. Öyle delişmen, öyle çılgın, öyle aşk kokulu…

         Usta bir orkestrayı andırıyor gökyüzü. Her yıldızda aynı keman sesi. Bulutların saçlarında tüllenen melodiler köpük köpük olup yüreğime akıyor. İçimde ak köpüklü şelaleler dans ediyor şimdi. Kalbimin duvarlarını döven dalgalar yavaş yavaş uysallaşıyor.

         Yağmur damlalarını bir bir topluyorum sen kokuyor diye. Avuçlarım hep seninle dolu. Sen taşıyorsun her yerimden. Nefesin damlıyor kirpiklerimden. Saçlarımda parmaklarının izi, dudağımda bana hediye ettiğin parçalanmış sıcacık yakamozlar…

         Ah bu yağmur!

Sensizliğin bütün pasını silip alıyor bedenimden. Gecelerimden, rüyalarımdan, hayallerimden… İçimi seninle doldurup yıldız yıldız parlatıyor.

Beni hiç ıslatmıyor aslında. Sadece her yanım seninle doluyor. Bu benim için en güzel ödül.

Her şimşek çakışında gözlerin geliyor aklıma. Işıltılı bir dünyaya açılan o sihirli kapılar. İçimde un ufak olan yıldızlar, yakmıyor içimi sensizlik acısı kadar.

Ah bu yağmur!

Senin kadar nazlı, senin kadar zarif, senin saçların kadar düzgün… Öyle usulca, kimseyi rahatsız etmeden hatta beni rahatlatmak için yağıyor. Sana özeniyor belli. Gözyaşlarının sessizliğine özeniyor. Çiy taneleri toprağı ne kadar çok öperse o kadar çok acıyor dudakları. Billur bir avizeden süzülen ışık huzmeleri gibi. Billur avizeler hep ulu mabetleri süslemez ya bazen senin gözlerini de süslüyor işte. Gözyaşlarını avuçlarımda biriktiriyorum toprağa düşüp parçalanmasın diye. Kalbini nasıl koruyorsam öyle.

          Fırtınalara kapılıp gitmek istiyorum bazen; çünkü onlar saçlarının kokusunu getiriyor bana. Gözlerimi kapatıyorum, senin olduğun bir mevsimin en güzel yerinde açıyorum. Orada bütün güller sen kokuyor…