Bugün, 28 Mart 2024 Perşembe

Yılmaz İMANLIK


YALNIZ GÜNEŞ ŞAHİTTİ

YALNIZ GÜNEŞ ŞAHİTTİ


Hangi hikâyenin darağacında asıldı zaman
Kıpkızıl bir şafak vakti?
Ufukların alacasına karıştı kanlı gözyaşları.
Öksüz bir çocuk ağladı sokaklarda
Bir sokak kedisinin cılız sesine akort yaparcasına.
Boynu bükük bir gelincik üşüdü kaldırımda
Kaderine boyun eğmiş bir mahkûm gibi
Bütün hırçınlığından vazgeçti deniz
İçine gömdü dağ gibi yükselen dalgalarını.
O gün uçurtma yapmayı düşünen bütün çocuklar
Vazgeçti, gökyüzünün ağıtlarından ürkerek.
Zamanın üstüne bir kefen gibi giydirildi gökyüzü…


Zamana son sözlerini sordu cellâdın biri
Elindeki yağlı ilmeği okşayarak sinsi sinsi
Hiçbir şey demedi zaman, sustu sadece
“Bazen susmak en iyi anlatmaktır.” dedi içinden
Çağları delen bir bakış alevlendi gözlerinde
Dudaklarında açılmamış bir gül gibi
Yarım kalmış kanlı bir tebessüm…


Sımsıkıydı toprak kokan avuçları
“Avuçlarında ne varsa çıkart!” dedi cellat
“Bir şey yok” dedi zaman “bomboş ellerim işte bak!”
Hiçbir şey göremedi kör gözler
Avuçlarında hayal kırıntılarının olduğuna
Yalnız Güneş şahitti…


Bir hikayenin darağacında asıldı zaman.
Kıpkızıl bir şafak vakti, bebeler uyurken daha
Hikaye var mıydı yok muydu, kimse bilmedi
Zaten hikâyeler kimsenin umrunda da değildi.


Ve darağacında sallanan düşler vardı sonsuz
En çok düşlere ağıt yaktı yıldızlar
Sonra mevsimler asıldı sıra sıra:
Önce bahar feda etti kendini, sonra yaz
Uzun sürmedi kardan adamın acıları
Ayrılıkların sütninesi sonbahar,
“Yine mi ayrılık!” diye mırıldandı sehpaya çıkarken


Mevsimlerin ardından birer Fatiha gönderdi güneş
Çünkü yalnız güneş şahitti ölümlere…