Bugün, 20 Mayıs 2024 Pazartesi

Zeki ORDU


YALNIZ KALAN TEPE ALAN

YALNIZ KALAN TEPE ALAN


 Ordu, “büyükşehir” olmadan evvel Korgan'ın dört beldesinden biri olan Tepealan; ilin statü değiştirmesiyle mahalle hüviyeti kazandı.   Dolayısıyla bir belediye binası ve belediyeye ait diğer birimler kapandı. 
Artık mülki amirin unvanı “Mahalle Muhtarı” olarak değişmiş oldu.
Ben, geçmişi farklı olan ve yeni ismiyle mahalle olan bu yeri ziyaret etmek için yola koyuldum. Ne de olsa kendine has bir geçmişi olmalıydı. 
Korgan'dan yola çıktım. Baharın gelmesinin yakın olduğu, bazı ağaçların yaprağa durmasından anlaşılıyordu.  Hava temiz ve güneşliydi. Yol boyu bazı şeyleri tahayyül ederek Tepealan'a yaklaşıyordum. Yol boyu geçtiğim yerler medeniyet denilen “Çok dişli” canavarın tahribatına uğramamıştı. Bu yerleri şehirli insana anlatmaya kalksak, bizim için “Masal anlatıyor” diyenler bile olabilirdi.
Nihayet Tepealan'a vardım. Daha girişinde “Ben eskiden böyle miydim?” der gibiydi. Ramazan ayı olduğu için hareketlerimiz kısıtlıydı. Ülkede yerel seçim olduğundan beldenin/mahallenin tek caddesi siyasi parti amblemleri ile süslenmişti. Bu durum bizim fotoğraf çekmemize “psikolojik” olarak bir engeldi. Çünkü her fotoğraf karesinde bir siyasi partinin ismi görünecekti. Biz de fotoğraf çekmedik.
Önce Tepealan'ın içini dolaştım biraz. İçime bir hüzün çökmedi değil. Maziyi anar veya arar gibiydi. Kapalı iş yerleri, terk edilmiş binalar ve mahzun insanlar…
Belki siz insanların yüzlerine bakarak ne hissettiklerini bir yere kadar anlayabilirdiniz. Asıl mahzun olan sokaklar, binalar, terk edilmiş işyeri ve kepenkleri… Ne yandan baksan hüzün…
Şiirle iştigal eden kişileri daha müteessir eden bir durum. Ağlamaklı bir şekilde ne yapacağımı düşünürken kendimi en yakın okula atmak geçti içimden. Ne de olsa 39 yılım geçmişti okullarda bir eğitimci olarak. Talebe olma süresi hariç…
İlk uğradığım okul Tepealan Ortaokulu oldu. Daha içeri girerken 39 yıl bir film şeridi gibi geçti gözümün önünden. Sonra kendimi, önce koridorlarda, daha sonra da müdür odasında buldum.
Okul Müdürü Merve Coşkun Hanımefendi, emekli bir öğretmen olduğumu öğrenince beni makamına davet etti. Kendisine gezme maksadımı anlattım kısaca. Meslekte geçen 39 senenin 18 senesi idareci olarak geçtiği için hem okula, hem de bulunduğum makama bir aşinalığım vardı. Daha sonra Fatma Gülver Hanımefendi geldi. Hem Merve Coşkun, Hem de Fatma Gülver aynı ilin farklı ilçelerindendi. Benim de bu ilin bütün ilçelerini ziyaret etmiş olmam aramızdaki görüşmeyi farklı bir boyuta taşıdı.
Okul Müdürü Merve Coşkun Hanımefendi idareciliğini yanında kültürel bilgilere de haiz biriydi. Eskilerin, şairin de dediği gibi; “Çatık kaş hükumet dedikleri zat” diye ifade ettiği türden değil de mütebessim çehresiyle okulun sevk ve idaresini başarıyla yürüttüğü her halinden belliydi. Yine aynı şekilde Fatma Gülver de “aynı zamanda zümrem olduğunu öğrendim” birtakım sosyal ve kültürel konulara vakıf olduğu konuşmalarından anlaşılıyordu.
Mazisini arayan Tepealan için belki de bir şanstı bu. Çünkü orada tahsil gören öğrenciler bulundukları yeri terk ettiğinde, geldikleri yeri unutmayacağını öğrenmiş olacakları. Köklerini bilmeyenlerin ne dalları yeşerir ne de meyve verir. Bu iki eğitimcinin tahmin ediyorum ki bulundukları yere mühim katkıları olacaktır. 
Orada kaldığım süre içince bölge ve öğrenciler hakkında bilgiler aldım. Kırk yılın tecrübesi olarak şunu söyleyebilirim ki bu yerlerde bazı imkânsızlıklar yüzünden eğitim zor şartlar altında olsa da buradaki öğrencilerin şehir merkezlerine göre daha saygılı olduğu bilinen bir hakikat.
Daha sonra hemen yanında olan Tepealan Çok Programlı Anadolu Lisesine uğradım. Okul Müdürü Selahattin Şatıroğlu ile karşılaştığımda kırk yıllık tanıdık gibiydik. Zaten kendisi hakkında olumlu cümleler duymuş sevilen biri olduğunu öğrenmiştim.
Selahattin Şatıroğlu Beyefendi okulun bir sene sonra kapanacağını söylediğinde ne kadar üzüldüğümü kendisi de hissetmiştir sanırım. Nerede kapanan bir okul duysam bir eğitimci olarak içimi hüzün kaplar.
Selahattin Şatıroğlu muhtemel elinden geleni yapmıştır. Ancak bazı durumlar insanın elinde olmadan gerçekleşir ve siz sadece talimatları yerine getirisiniz. 
Ziyaretimi, sırasıyla yazacak olursam; öncelikle Merve Coşkun ve Fatma Gülver Hanımefendiye akabinde Selahattin Şatıroğlu Beyefendiye kabulleri ve misafirperverlikleri için teşekkür ederim. Her üç idarecimize de meslek hayatları boyunca başarılar dilerim.