Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Zeki ORDU


YARININ TARİHİ

YARININ TARİHİ


 

Bazı şeylere elimizdeyken yeterince kıymet vermediğimiz oluyor. Sanki hep bizimle kalacakmış gibi. Ancak yok olup gittiğinde bir hüzün kaplar içimizi. Özleriz. Özleriz özlemesine de giden gitmiştir artık.  Daha geriye gelme ihtimali bile yoktur.

Günümüzde müzeler, bize geçmişimize dair şeyler hatırlatır. Bazıları kendi bildiklerimiz, bazıları anlatılan, bazıları da yazılı olarak bize ulaşır. Kendi görüp de kaybettiklerimiz biz çocukken, ya eskimeye yüz tutmuş, ya da aynı şeyin daha kullanışlı hali bulunduğundandır. Her yenilik, bazı şeyleri tarihe havale etmektir.

Elbette hayatımızı kolay kılacak yenilikler olacaktır. Ancak daha önceye ait “numune” kabilinden bazı şeyleri koruyabilirdik. O da mümkün değilse hakkında birkaç satır yazı yazarak “o, neyse” onun manevi şahsiyetini koruyabilirdik. Geride bırakıp, hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız o kadar şey var ki. 

Şu unutulmasın ki yaşanan her gün, bir dün adayıdır. Belki uzak geçmişe dair her şeyi bilmiyoruz. Zaten bazı konular tarihçilerin işi. Tarihçiler, dünü bugüne taşıyan insanlardır. Ancak dünya var olduğu müddetçe gün doğup, gün batacaktır. Her başlayan yeni gün, tarihe havale edilmiş “dün”dür. Şayet “dün” olan bazı şeyleri, yarınlara taşıyan bilgi, belge, eşya ve filmler; kültür devamlılığı açısından önemlidir.

Dünü yok saymak, yarınları yok saymaktır. İnsanoğlu yeniliğe açıktır. Her yenilik, kendinden öncekilerin noksanlarını tamamlar ve günün şartlarına göre geliştirir. Elinde eksiği de olsa geçmişe dair bir şeyi yoksa kıyas yapma şansı da kalmaz. Bu durumda başkalarına bağımlı bir duruma gireriz. Kendi iradende olmayan hiçbir şey, senin değildir.

Ufuk sahibi herkes yarınlara dair bir tahmini vardır.  Hayatta kalmak için ayakta kalmak gerekir. Ayakta kalmak için de yeni teknolojiyi takip etmek, yeniliklere açık olmak ve geçmişe dair bilgilere vakıf olmak gerekmektedir.  Geçmiş, geçmişte kalmıştır mantığı, maziyi çöpe atmak, hafızayı yok saymak ve nereden geldiğini bilmemektir. Nereden geldiğini bilemeyen, nereye gideceğini de bilemez.

“Dün dündür” diyene “Yarın nedir?” sorusu sorulduğunda doğru cevap verme ihtimali yoktur. Şöyle bir bakılırsa her “yarın” bir gün “dün” olacaktır.

Bütün zamanlarda teknoloji ile tarihi buluşturan devletler diğerlerinin önüne geçmiştir.  Her fer aynı zamanda yaşadığı cemiyetin bir parçasıdır. Cemiyetlerde her ferdin önemi büyüktür. Tıpkı bir makinada her parçanın önemi gibi. Vücudumuzda her organın önemi gibi.

Maalesef ülkemizde geçmişe dair eserlerin, yapıların, şehirlerin ve bir takım alet ve edevatın titizlikle korunamadığını görüyoruz. En vahimi de bunların ehemmiyetini kavramamak veya kavrayamamak.  Önce idrakimizi terbiye etmeliyiz. Her fert geçmişin bir yanını kültürel olarak da olsa yaşamalı. Onları yarınlara taşımalı. Onlardan ders çıkarabilmeli. Yarışabilecek donanıma sahip olmalı.  O zaman topyekûn bir kalkınmanın ilk adımını atmış oluruz.

Dünya bir albüm gibidir. Kendimize ait fotoğrafları bir albümde muhafaza altına almayanımız yoktur. Albümün ilk sayfasındaki fotoğraflar son sayfalardakine hiç benzemektedir. Biz o eski fotoğrafları nasıl ki atmıyorsak; hayatımıza girmiş nazı şeyleri de muhafaza etmeliyiz.  Hiç kimse eski fotoğrafları “Bunlar dünde kaldı, şimdi işime yaramaz” demiyor.

Mazi, hafıza, hatıra…

Bunlar önemli şeylerdir.

Yarınlar bunları iyi değerlendirmek, iyi yorumlamakla daha yaşanılır olur.

Dünümüzü yok ederek, yarınlarımız güvence altına alınamaz. Dünden vazgeçen, yarınlarından da vazgeçmiştir.