Bugün, 27 Nisan 2024 Cumartesi

Selim EROĞLU


YEMEK FİŞİ


Ogün, öğ­le­ne kadar, ara ver­me­den beş saat derse gir­miş ve bir hayli yo­rul­muş­tu.


Sabah kah­val­tı yap­ma­sı­na rağ­men epey acık­mış­tı. Öğle arası ulun­ca aç­lı­ğı­nı gi­de­re­ce­ğin­den rahat bir nefes al­mış­tı. Her za­man­ki gibi oku­lun ye­mek­ha­ne­si­nin yo­lu­nu tuttu. Bu­ra­da uzun bir kuy­ruk vardı. Çünkü bir sa­at­lik öğle ara­sın­da öğ­ret­men- öğ­ren­ci her­kes ka­rın­la­rı­nı do­yur­mak zo­run­day­dı.


Öğ­ren­ci­ler­le bir­lik­te o da sı­ra­ya girdi. Ye­mek­te ´´hün­kar be­ğen­di´´ vardı. Bu yemek, se­ne­de ya bir ya iki kez çı­kar­dı. Hün­ka­rın be­ğen­di­ği­ni bir öğ­ret­me­nin be­ğen­me­me­si ol­maz­dı. Gerçi çoğu öğ­ren­ci alış­kın ol­ma­dı­ğın­dan olsa gerek, hün­ka­rın be­ğen­di­ği­ni be­ğen­me­yip çöpe atı­yor­du.


Yemek alma sı­ra­sı ken­di­si­ne gel­miş­ti. Bu­ra­da yemek, abone ol­ma­yan­lar için, fiş kar­şı­lın­da alı­nı­yor­du. Tam ye­me­ği­ni ala­ca­ğı sı­ra­da cüz­da­nı­nı yok­la­dı fakat yemek fişi her za­man­ki ye­rin­de yoktu. Muh­te­me­len bir başka el­bi­se­si­nin ce­bin­de kal­mış ol­ma­lıy­dı. Bir an kuy­ruk­tan çık­ma­yı dü­şün­dü.

Vaz geçti. Yemek da­ğı­tan ba­ya­na du­ru­mu izah edecek ve yarın iki fiş bir­den ve­re­ce­ği­ni söy­le­ye­cek­ti. Tam sıra ken­di­ne gel­miş­ti ki fişle il­gi­li gö­rev­li or­ta­dan kay­bol­du. Vic­da­nıy­la baş başa kal­mış­tı. Gerçi, bir öğ­ret­me­ne kolay kolay kimse fiş sor­maz­dı.


Her­kes gibi ye­me­ği­ni aldı. Kimse de bir şey sor­ma­dı. Hatta ´´afi­yet olsun hocam ´´ di­yen­ler bile oldu. Ye­me­ği­ni yer­ken aklı hep o fişte kaldı. Bir nevi ve­re­si­ye yemek yi­yor­du. Bun­dan da kim­se­nin ha­be­ri yoktu. Söy­le­me­se kim ner­den bi­lecek, kim ne di­ye­cek­ti.


Tek te­sel­li­si yarın iki fiş bir­den ve­recek ol­ma­sıy­dı. Soran olur­sa du­ru­mu izah ede­cek­ti. Biraz dal­gın ve dü­şün­ce­li kar­nı­nı do­yur­du. Hün­ka­rın be­ğen­di­ği­ni o da be­ğen­di ama fişi unu­tu­şu bir türlü ak­lın­dan çık­ma­dı.


Er­te­si gün ne ol­duy­sa ye­me­ği­ni okul­da yi­ye­me­di. Daha sonra araya cu­mar­te­si- pazar girdi. Yeni hafta baş­la­dı. Süre uzadı da uzadı. Yine aynı min­val üzere hayat devam edi­yor­du. Bir öğle ye­me­ği­ni daha yer­ken ka­fa­sı­na dank etti. Borcu olan fiş ak­lı­na geldi. Oysa kendi ken­di­ne söz ver­miş­ti. Er­te­si gün bor­cu­nu öde­ye­cek­ti. Süre uza­dık­ça araya başka meş­ga­le­ler gi­ri­yor, borç unu­tu­lu­yor­du.


Her na­ma­zın so­nun­da ´´ ey AL­LA­HIM, bize he­la­lin­den ka­za­nıp he­la­lin­den ye­me­ği nasip et, bo­ğa­zı­mız­dan haram lokma ge­çir­me´´ diye dua eder­di. Va­zi­yet, bu ne per­hiz, bu ne la­ha­na tur­şu­su du­ru­mu­na ben­zi­yor­du.


Or­ta­da be­de­li öden­me­miş bir yemek vardı. Be­de­li dört lira gibi kıs­men ufak bir meb­lağ­dı ama ne­ti­ce­de haram olma ih­ti­ma­li vardı.


Ak­lı­na ede­bi­yat ki­tap­la­rın­da bu­lu­nan Orhan Kemal´in ´´ Elli Kuruş´´ hi­ka­ye­si geldi. O za­man­lar elli ku­ru­şa ancak iki ga­ze­te alı­na­bi­li­yor­du. Hi­ka­ye­nin kah­ra­ma­nı olan 12- 13 yaş­la­rın­da ancak olan ço­cu­ğun ya­za­ra elli kuruş borcu kal­mış­tır. Hasta olmuş, ça­lı­şa­ma­mış, do­la­yı­sıy­la bor­cu­nu za­ma­nın­da öde­ye­me­miş­tir. Yazar bu ufak meb­la­ğı çok­tan unut­muş­tur. Bir gün, daha ufak bir çocuk çıka gelir ve ya­za­ra ağa­be­yi­nin elli ku­ruş­luk bor­cu­nu büyük bir gu­rur­la öder. Yazar, ağa­be­yi­ni sorar.


Küçük çocuk,´´ ağa­be­yim has­ta­lan­dı, iyi­le­şe­me­di, sana bor­cu­nu öde­me­mi söy­le­di ve öldü,´´ diye cevap verir.


Bu nasıl bir sa­da­kat­tir ve ali­ce­nap bir an­la­yış­tır. Böyle ço­cuk­la­rı bırak, böyle in­san­lar kal­mış mıdır? Yazar, bütün yaz­dık­la­rın­dan vaz geçer ve bu fa­zi­let tim­sa­li ço­cuk­la­rın hi­ka­ye­si­ni yaz­ma­ya baş­lar.


Bütün bun­la­rı ak­lın­dan ge­çir­di.


Er­te­si gün ye­me­ği­ni al­dık­tan sonra kim­se­ye bir şey de­me­den ku­tu­ya iki fiş bir­den bı­rak­tı. Artık bir kuş gibi hafif ve hür ol­du­ğu­nu his­set­ti. Dün­ya­nın en hu­zur­lu ve bah­ti­yar in­sa­nı ken­di­si oldu.


Her na­ma­zın so­nun­da ´´ey Al­la­hım, her zaman he­la­lin­den ka­za­nıp he­la­lin­den ye­me­ği nasip et,´´ du­ası­nı daha içten ve sa­mi­mim et­me­ye devam etti.