Bugün, 26 Nisan 2024 Cuma

Selim EROĞLU


YENİ REKOR SAMSUN´DA


Ogün dersim yoktu. Evde yalnızdım. Günlük gazetelerimi almış, büyük bir iştiyakla okuyordum. Zaman zaman da televizyona bakıyor, gündem hakkında malumat sahibi olmaya çalışıyordum. Öğleden sonra da dışarıya çıkma planları yapıyordum.

Aniden kapının zili çaldı. Pek aldırış etmedim. Tekrar çaldı. Bu sefer itibara almak zorunda kaldım. Yerimden kalktım ve kapıya yöneldim. Kapıyı açtım. Zile basanlar, daha önce sitenin bahçesinde top oynarken gördüğüm iki çocuktu. Benim bildiğim, ilk defa kapıma gelip zile basıyor olmalarıydı. Biri uzun, biri kısa boyluydu.

´´Buyurun gençler, ne istiyorsunuz´´ dedim.


Ellerinde birer kalem ve birer de kağıt vardı. Yaklaşan mahalli seçimler için gelen anketçiler gibi duruyorlardı. Oysa yaş itibariyle bu işlerden uzaktılar.


İkisi birden: ´´Ailenizde kan verebilecek birisi var mı´´ dediler.


Kan deyinde daha bir dikkat kesildim.


´´Kanı ne yapacaksınız, biri mi hasta´´ dedim.


´´Yok´´ dediler. ´´ Bizler Baruthane Ortaokulu´nun öğrencileriyiz. Pazar günü okulumuz bahçesinde kan bağışı kampanyası var. Müdürümüz, öğretmenlerimiz bize görev verdi. Çevremizden bulabildiğimiz kadar kan bağışçısı bulacağız.

En az on kişi bulursak ödül alacağız. Onun için çalışıyoruz. Ayrıca okul olarak Türkiye rekoru kıracağız. Derdimiz bu. Bize kan verebilir misiniz,´´ dediler.


Çocukların iştahı ve samimi tavırları hoşuma gitti.


´´Tabi çocuklar, size yardımcı olmak boynumun borcu olsun. Yalnız, evde benden başka kimse yok. Beni yazın,´´ dedim.


Sordum, biri 5´te, biri 7´de okuyormuş.


İsmimi, soy ismimi ve telefon numaramı not ettiler. Teşekkür edip ayrıldılar. Ben de mutat hayatıma devam ettim.


Pazar günü gelip çattı. Evden çıkmadan, açıkçası kan vermek için telefon bekledim. Beklediğim telefon bir türlü gelmedi. Öğleye doğru dışarıya çıktım. Okulun önü, yanları ana baba günü gibiydi. Etrafı bir kolaçan ettim. Kan
vermek için bir sürü işlem gerekiyordu ve uzun bir kuyruk vardı. Sonra veririm diye diğer ilerime yöneldim.


İlkindi namazını kıldıktan sonra üç arkadaş kan vermek üzere okulun bahçesine yöneldik. Sabahki kalabalık fazlasıyla devam ediyordu. Önceden çok defa kan vermişliğim var. Bu konuda tecrübeli sayılırım. Fakat hiç bu kadar kalabalık görmemiştim.

Kuyruk beklemeyi sevmediğimden, bir ara vaz geçmeyi düşündüm. Zile basan öğrenciler gözümün önüne geldi. Onlara gelirim diye söz vermiştim. Öğrencilerin güvenini kaybetmektense saatlerce kuyrukta beklemeye razı oldum.

Epey süren muamelattan sonra, akşam ezanı okundu ve kan verme sıramız geldi. Hiçbir sıkıntı çıkmadan, gönül rahatlığıyla, üç arkadaş kanlarımızı verdik. Sözünde durmanın bahtiyarlığını yaşıyordum. Vicdanen rahatlamıştım.


Öğrenciler, veliler okul bahçesinde kulis yapıyorlardı. ´´Ne olur, kanınızı bizim adımıza verin,´´ diye. Ayrıca çetele tutuyorlardı.


Genç ve dinamik okul müdürü Süleyman Çiftçi , elinde mikrofon: ´´Türkiye rekoru 682, biz bugün burada 750 ünite kana ulaşarak rekoru kırmak istiyoruz. Az kaldı. İnşallah rekoru kıracağız. Herkese teşekkür ediyorum,´´ diye moral konuşması yapıyordu.


Gün boyu, bütün okul, idareciler, öğretmenler, öğrenciler, veliler, hatta mahalleliler rekoru kırmak için seferber olmuştu.


Bu arada okulun yeni İngilizce öğretmeni Sedat Arpacı´yı gördüm. O da okulda yeni olmasına rağmen sisteme çabucak adapte olmuş, canla başla çalışıyordu. Bizimle yakından ilgilendi.


Kan bağışı devam ederken biz okuldan ayrılmak zorunda kaldık.

Daha sonra öğrendim. Kampanya bittiğinde bağışçı sayısı 905´e ulaşmış. Böylece 682 olan Türkiye rekoru açık arayla kırılmış.

İşte sosyal sorumluluk. İşte okul-halk kaynaşması. İşte devlet-millet bütünleşmesi.


Rekora imza atan başta okul müdürünü, idarecileri, öğretmenleri, kapı kapı dolaşan öğrencileri, severek ve isteyerek kan veren velileri, mahalle sakinlerini? hasılı emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.

Bu arada yeni rekor Terme´ye daha çok yakışır diye düşünüyorum.