Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

M. Yetkin KARAMOLLAOĞLU


YENİ YILA GİRERKEN


Değerli okurlarım;

Son baharda yaprakların rüzgarlara kapılıp uçması gibi 365 günün yapraklarını bir bir bitirdik. Her yeni yıla yeni yapraklarla başlıyoruz ama ömür de geçip gidiyor. Zamanın ne kadar hızlı geçtiğinin farkında bile değiliz.

Benim bu duygularımı köşe yazarı Gül Turan hanımefendi yazdığı deneme yazısında çok güzel ifade etmiş. Kendisine teşekkür ediyor okuyucularımızla bu yazısını paylaşmak istiyorum.

Bu vesileyle yeni yılınızı da kutluyorum.

*** *** ***
Bir yıl daha geçti demek doğru bir kavram olabilir sizce. Ancak geçen ne zaman... Ne de yıllar...

Zamanın içinden geçen sadece bizleriz.


Tüm zamanların içinden geçerek bilinmeze yol alıyoruz. Her yeni doğan gün ile beraber biraz daha eksiliyoruz hayatın içinde.


Geçip giden zamanla beraber bi´ dolu da yaşanmışlık. İnsan, yazdıklarını isterse tekrar yaşayabilir. Ama yaşadıklarımızın tamamını yazmak mümkün değildir.


Hepimizin içi, yaşayıp da dillendiremediklerimizle dolu. Herkesin içi adeta İskenderiye Feneri kadar dolu ve gizemli.


Her birimiz tek başına bir kitap adeta.


Kimileri roman, kimileri hikâye, kimileri deneme. Kimileri ise dergi. Bazılarımız da ansiklopedi gibiyiz.


Sonunda biz de İskenderiye Feneri gibi yok olup gideceğiz gizemlerimiz, sırlarımızla ve okunmamışlığımızla birlikte...


Herkes kendi hayatına bir projektör tutup geriye doğru bakmalı. Geride kalan zamanlardan alınacak çok dersler var.

Ben kendime baktığımda çok kayıplar ve kederler görüyorum ardımda. Belki de bunlar yaşamın ve yaşlanmanın getirdikleri.

Sonuç olarak genci, yaşlısı aynı dünyanın içinde zamanların içinden geçerek ilerliyoruz.

Adettir. Hatta kalıptır. Herkes en güzel yeni yıl mesajını yazmak ister. Kutlamalar hatta eğlenceler yapar, güler oynar
dans eder. Prototip insan topluluğunun genel kaidesidir bu.


Bu yazdıklarımı torunlarıma okusam anlamazlar elbette. Bütün bunları anlamak ve idrak etmek için benim kadar hayatın içinde yol almak gerekir.


Amacım içimdeki duyguları yazıya dökmek. Aslında eskiyip giden yeni yıl değil. Bizmişiz. Kendimizi avuturmuşuz, ?Eskisi gitti. Yenisi geldi? diyerek.


Zamanın birimi yoktur. Sonsuzdur yaşanır gider işte. Ancak biz insanoğlu zamanı dilimlere ve birimlere bölmüşüz.


Bütün bunlar insanoğlunun icat ettiği bir oyun olmalı. Zaman sonsuz, ancak bizlerin yaşamı sonlu ve sınırlı. Bize
sunulan hayat ile sınırlanmış zaman.


Hayatımız çok kısa ve an içinde akıp gidiyor. Biz de onunla sele kapılmış gibi akıp gidiyoruz işte. Oysa hayatla dalga geçmeyi öğrenebilmeliydik.


Yeterince gülemiyor hatta yeterince de ağlayamıyoruz.


Kısaca hayatımıza bilerek ve isteyerek ket vurup yaşamı erteliyoruz.


Gülümsemeyi unuttuk.


Ne demişti üstat Neyzen?


?Öleceğiz bir gün gömecekler.


Bir kaç gün övecekler.


Sonra kalan malını bitirecekler.

Hatta memnun kalmayıp;

Üstüne bir de sövecekler.


Onun için koyuverin makaraları gülelim gayrı.?