Bugün, 25 Nisan 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


YILAN BİLE SICAĞA AKAR

YILAN BİLE SICAĞA AKAR


    Bu atasözünü ilk defa rahmetli anamdan duymuştum. Bizi büyütürken, bizi eğitirken sık sık bu sözü kullanırdı.
    İlk önceleri ne demek istediğini pek anlayamazdım. Başta akla gelen gerçek anlamı oluyordu ama asıl kasdedilen mecazi olanıydı.
    Batıdan ciltler dolusu ''kişisel gelişim'' kitapları tercüme ediliyor. Bunlarla insanlarımızın kişisel gelişimi sağlanmaya çalışılıyor. Hepsi de alanının uzmanlarınca yazılmış. Bize uyanı var, uymayanı var. Genellikle de uymuyor. Uyanları çok az.
    Rahmetli anam bütün evlatlarına hep güzeli, doğruyu, iyiliği telkin etti. Bunun için çaba sarf etti.
    Kadim medeniyetimizde kıssa anlatmak, temsillerle olayı canlandırmak, olayı somutlaştırmak çok önemli bir yer tutar. Bazen bir kitap hacminde olan bir mesele bir atasözüyle özetleniverir.
     Yılan bile sıcağa akar, atasözü onlardan biri.
    Yılan, ne hikmetse insanlara hep ürkütücü gelmiştir. Yılanla insan iki ezeli düşman gibidir. Karşılaştıkları zaman ilk akla gelen birbirlerine zarar verebilecekleridir.
    İster hurafe deyin, ister inanç deyin bizde yılanı öldürmek sevap olarak bile kabul edilmiştir. Hatta cuma günü üç yılan öldürenin cennete gideceği gibi bir algı vardır. Bu algı nasıl oluşmuş bilmiyorum. Zamanında yılanlar insanlara çok mu zarar veriyordu da böyle şeyler söylenir oldu, kafa yormaya değer. Bir kişinin kötü olduğu vurgulanmak isteniyorsa genellikle yılana benzetilir. Yılan gibi adam denilir. Lafları çok inciticiyse ''yılan gibi sokmak'' tabiri kullanılır.
    Hasılı yılanın insanoğlunun nazarında hiç de iyi bir imajı yok.
    Yılandan korkmadım yalandan korktuğum kadar derken bile yılan motifi  devreye girer.
    Edebiyatımızda ''Yılanların Öcü'' ''Yılanı Öldürseler'' gibi romanlar yazılmış. Fakir Baykurt'un Yılanların Öcü romanı  sinemaya aktarılmış. Ortaya unutulmaz bir Yeşilçam klasiği çıkmış.
    Yılan varsa yalan da vardır. Yılan korku verir. Korku da yalana yol açar. Korkan insan çok yalan söyler.
    ''Bile'' edatı her şeyi özetliyor.
    ''Sıcağa akmak'' deyimi; iyiye, güzele tatlı dile, güler yüze meyletmek anlamlarına gelir.
Akmak kendiliğinden olan bir fiildir. Zorlamayla olmaz. Suyu mutfak tezgahına dökün,  su kendiliğinden akacağı yere akar. O kendiliğinden yönünü bulur. Fıtratı nereye uygunsa oraya akar. Bütün bunlar ,  yönlendirmeyle  değil kendiliğinden olur.
    Dolayısıyla hiç de iyi bir imajı olmayan yılan bile merhametle muamele edeni bilir, tanır. Ona doğru adeta akar. Ona zarar vermek istemez. Yeter ki kendisine iyi davranıldığını hissetsin. Ondan sonra dostluk köprüsü kurulur.
    Tatlı dil, güler yüz, iyi muamele, adaletli davranma … gibi hasletler yılanı bile yola getiriyorsa aklı ,fikri, izanı… olan insanoğlunu niye yola getirmesin?
    Tatlı dilin yola getiremeyeceği insan yoktur.
    Eğitim bunun için var.
    Biz iyi olalım, iyiler zaten bizim safımızda yer alacaktır; kötüler ise zamanla kendiliğinden  su misali akıp gelecektir. Bizim, ilaveten bir şey yapmamıza gerek yok. Bir duruşumuz olsun yeter. İnsanlar bize, daha doğrusu bizdeki güzelliklere akın akın koşup gelecektir.
    Ne zaman bu atasözünü duysam rahmetli anam aklıma gelir. İnsanlar benden kaçıyorsa kusuru hep kendimde ararım. Bizde sıcaklık varsa insanlar  akar. Bizde sıcaklık yoksa insanlar akmaz.
    Önemli olan sıcak olabilmek ve sıcak kalabilmek.     
    Şimdilerde buna ''pozitif enerji '' diyorlar.