Bugün, 24 Nisan 2024 Çarşamba

Zeki ORDU


YUMURTANIN BOYU NASIL ÖLÇÜLÜR?


Eski bakkalları bilir misiniz diye abes kaçacak bir soru sormayacağım. Çünkü bakkallar eskide kaldı zaten.

Hani o içersinde hayvan yularından, keser sapına kadar her şey olan yer. Daha girişte tezgâhın üstünde çam kavanozlar olurdu. İçinde akide şekeri olan. Renkli renkli cam gibi?

İlk bakışta bir loşluk varmış gibi olsa da hoş mekânlardı bakkallar. Çocuklar avuçlarındaki paranın alım gücüne bakmadan minicik ellerini uzatır; bakkal amcadan şeker isterlerdi. Bakkal amca da o paranın şeker alacak değerde olup olmadığına bakmaksızın renkli renkli şekerleri onların minicik avuçlarına koyardı.


O minicik ellerine dünyaları koyardı. Ele sığan o şekerler dünyalara sığmazdı aslında?


Gün geldi hayvan boncukları kayboldu bakkaldan. Nadiren soranlara, bakkal amca; ?İnsanlar çoğalınca, hayvanlar azaldı? derdi. Sonra ilave ederdi; ? Aslında toplam canlı sayısı aynı? derdi, ne demek istiyorsa?


Bakkal amcanın ekosistem ve popülasyon bilgisi yoktu?


Daha sonra çok şey gibi keser sapı da kayboldu bakkalından. Ardından akide şekerlerinin çeşidi azaldı. Yumurtaların boyu gün gittikçe kısalıyordu. Daha sonra bir yazı göründü camda. ? Hakiki köy yumurtası? yazıyordu.


Daha öncekiler ne idi sormadı müşteriler. Yani insanlar?


Şehirlerde adları değişmeye başladı bakkalların.


Mini market, market, süpermarket, mega market, süper mega market, AVM gibi...


Üstelik isimleri de farklıydı bunların. ?Mistir Market? gibi?


?Bizim bakkal?dan Mistir Marketlere geçiş kolay oldu. Her yeniliğe karşı önce direnen toplumlar, bu market işinde çok fazla direnmediler.


Önce camekân adıyla bilinen ´vitrin´ler değişti. Sonra akide şekerlerinin bulunduğu kavanozlar kalktı ortadan. Ne varsa ´jelâtin´ denilen ucube bir kılıfa büründü. Sonra dizdiler raflara. Üzerlerinde fiyatları yazıyordu. Hatta ?Pazarlık edilmez? veya ?Veresiyemiz yoktur? levhası asılı değildi hiçbir yerde. Merhum Nasrettin Hocanın tabiriyle ? Parayı veren düdüğü çalıyordu.?


?Reyonlar-ne demekse-? arasında bulunan daracık yollardan ellerindeki sepet veya oyuncak arabadan biraz hallice tekerlekli bir araba ile rafların önlerinde alış-veriş yapmaya çalışan insanların konuştuklarına şahit olunmaz. Bütün mesele neyi ne kadar sepetin içine koyacağını düşünen yeni müşteri tipinin keser sapı veya hayvan yuları alamayacağı kesindi.


Şurası kuruyemiş, şurası bisküvi, şurası meşrubat gibi her nevi malzemeleri cins cins bir araya getirip çıkışa kasaya uğramadan geçilecek yer bırakmayan müessese sahibi; bir nevi medeni(!) bir barikat kurmuştu. Hele hesap ödeme yerinde ?kasiyer? adı verilen işçi eline aldığı malı ışıklı bir makinenin önünden geçerken ´cırt´ diye çıkan sesi duyunca fiyatının alet tarafından okunduğunu anlıyor; sonra yekûn hesabı bildiren ve mikroskopla okunması mümkün ´yazar kasa fişini´ size uzatırken önündeki ışıklı makinede gördüğü rakamı makineye bakarak yüksek sesle okuyordu. Siz daha fişe bakmadan ya paranızı ya da kredi kartı denilen daha insanı borçlandırmaya yarayan bir kartı kasiyere uzatıyorsunuz. Bu sıra hiçbir konuşma olmuyor aldığınız malların yiyecek olan kısmını tüketmek için evinizin yolunu tutuyorsunuz.


Market denilen bu yerde hiçbir şeye elinizi sürmediğiniz bir tarafa bir kokuda duyamazsınız. Bütün kokular jelâtinin altına saklanmıştır. Gerçi ambalaj denilen şey olmasa dahi domatesin kokusunu yine alamazdınız. Çünkü artık domatesler Ali emminin, Fadime ninenin diktiği domatesler değildir. Yumurtalarında boyları aynıdır hemen hemen. Elinizle kontrol edip irisini seçme ve en azından böyle bir şeye teşebbüs etme şansınız yok.


Kısaca Mistir Marketler bazı yenilikleri getirirken birçok şeyi de alıp götürdü hayatımızdan.