Bugün, 29 Mart 2024 Cuma

Selim EROĞLU


YÜREĞİMDE YARE VAR

YÜREĞİMDE YARE VAR


    Uzun zamandır baştan sona bir Türk filmi seyretmemiştim. Belki vakit bulamamıştım, belki de o kadar sabrım yoktu.
    Tatil günüydü. Kanalları gezerken bir filim dikkatimi çekti. Beni maziye alıp götürdü.     Filmin ismi çok şey çağrıştırıyordu ve aynı zamanda edebi bir değer taşıyordu.
    Şöyle bir bakıp geçeyim dedim, yapamadım. Filmin adı ''Yüreğimde Yare Var'' idi. Böyle bir türkü hatırlıyor gibiydim. Türkünün devamı '' Ne ben öldüm kurtuldum/ Ne bu derde çare var'' şeklindeydi.
    Ha şimdi bırakırım derken filim beni sardı , bir türlü bırakamadım. Büyük bir merakla filmi sonuna kadar izledim.
    Başrollerde Türkan Şoray, Hakan Balamir ve Hulusi Ketmen oynuyordu. Her üç sanatçı da rollerinin hakkını veriyorlar.
    Filim, oldukça duygusal içerikli bir aşk filmi.
    ''Mesleği marangozluk olan otoriter bir babanın hanımı genç yaşta ölür. Ufak erkek çocuğuyla yalnız kalır. Nedendir bilinmez, bir daha hiç evlenmez. Anne ve babası ölmüş yetim bir kız çocuğuna insaniyet namına sahip çıkar . Onu evine alır. Kendi öz evladı erkek çocuğuyyla birlikte hiç ayırım yapmaksızın aynı çatı altında beraber büyütür. Çocuklar birbirlerini kardeş bilirler.     Biri '' abim'' der; diğeri ''kardeşim'' der. Tam bir abi-kardeş anlayışı vardır.
    Hayat devam etmekte, baba yaşlanmakta ve kardeşlerin(') evlilik çağı gelmektedir. Babanın tek arzusu ahir ömründe canından çok sevdiği çocuklarının mürüvvetini görmektir. Bunun için büyük çaba sarf eder. Uygun ve hayırlı kısmetler çıkmasına rağmen çocuklar bir türlü evliliğe yanaşmazlar. Bu durum gittikçe yaşlanan babayı çıldırma noktasına getirir. Çocuklarının evliliğe yanaşmamasına bir anlam veremez.
Babanın bilmediği bir gerçek vardır. Çocuklar birbirlerini sevmektedir ama kardeş gibi yetiştiklerinden ve mahalle baskısından dolayı bunu bir türlü açıya vuramazlar. Baba da böyle bir garipliğe asla ihtimal vermez.     Aklından bile geçirmez. İşte Yüreğimde yare var dedikleri husus da tam burası.
Sonunda gerçek ortaya çıkar ve filim de burada biter.''
    Filmi yarım asrı aşan ömür tecrübemle seyrettim. Kafama takılan bazı mühim hususlar oldu. Merak saikiyle araştırma yaptım.
    Filim 1974'te çekilmiş. Senaryosunu Sefa Önal yazmış.
    Bu nasıl senaryo?
    Bir defa bizim aile yapımıza, ananelerimize ters. Yazar bizi hiç tanımıyor ya da kasten böyle yapıyor.
    Bir defa bütün aileler olarak alacağımız ibretlik dersler var.
    Birincisi, kardeş olmayanların kardeşmiş gibi yetiştirilmesi meselesi. Dinen birbirleriyle evlenmelerinde bir sakınca olmayanların kardeş olmadıkları ta işin başında ortaya konulmalı . Hayata hazırlanan gençler bunu bilmeli. Siz kardeşsiniz demekle kardeş olunmuyor.
    Filim, ev, işyeri ve meyhane üçgeninde geçiyor. Baba, çaresiz kaldıkça meyhaneye koşuyor. Derdini meyhane arkadaşlarına açıyor. Onlar da kendilerine göre çözüm öneriyorlar. Biraz daha içmesini ve böylece dertlerini unutacağını söylüyorlar.     Problemlere içki masalarında çare bulunduğu nerede görülmüş?
    Düşmez kalkmaz bir ALLAH. Hayatta insanın başına her şey gelir. Akla gelmedik iş olur, başa gelmedik iş olmaz. Çare aranılmalıdır ve gereklidir de.
    Babanın camiyle, mahalleyle , kanaat önderleriyle hiç mi hiç alakası yok. Neyi, nerede arayacağını bilmiyor. İğneyi samanlıkta kaybetmiş gelmiş evde arıyor. Bir şey nerede kaybedilmişse orada aranmalıdır.
    Baba derdini bir hocaya, bir öğretmene, bir alime, bir mahalle büyüğüne açsaydı inanıyorum ki daha makul çözümler bulabilecekti. Bir psikologa, bir doktora bir rehberlikçiye de danışabilirdi. Filimde ne yazık ki meyhaneden başka bir çözüm mercii gösterilmiyor.
    İşte bu nasıl senaryo dediğim yer tam da burası.
    Ne olacak canım, filim deyip geçemeyiz.
    Bugünkü aile huzursuzluklarının, ardı arkası gelmez üçüncü sayfa haberlerinin temellerini biraz da bu tür filimlerde aramalıyız.
    Rüzgar ektik, fırtına biçiyoruz.