Her insanın yüzü bir öykü yazar. Her nesnenin yüzü de…
Ve yüzlerin ardında nice öyküler gizlidir. Bugünkü yazımızda ağaçların öykülerinden söz edeceğiz.
Ağaçlar, insanlar gibi naza çekmez kendilerini. Yeter ki anla onların hitabını. Anlatmaya hazırdırlar içlerinden geçeni. Ağaçlar, insanlarla ilişkiye girmeye dursun; alıp giderler sözleri. Lakin karşılık görmezlerse başka başka sırdaşlar bulurlar kendilerine. En çok rüzgârla, borayla, fırtınayladır ağaçların dostluğu.
"Dilinden anlayan olsun ağaç neler söyler!
Esince bâd-i saba her varak haber söyler."
İnsanoğlu, onların dillerini çözmek için bir adım atsa ağaçlar iki adımla yaklaşırlar insanlarla dostluğa. İnsan, ne denli ihanet etse de açar yüreğini ve pür dikkat dinler sizi. Erdemli bakışlar için ağaçların her bir yaprağı, Yüce Rabbimizin marifetini haykıran bir kitaptır. Ve insandan daha dindardırlar. Ağaçlar, hâl diliyle Hakk'ı zikrederler, rükuya eğilirler, secdeye gelirler. Her bir ağaç, kudret kaleminin yazıldığı sayfalardır.
"Bir ağaç ki "ağaç" deyip geçmek adet olmuş
Kendisi renkten, ışıktan, kokudan bir demet olmuş
Cenneti anlatan bir ayet olmuş."
Tek tek baktınız mı ağaçlara, hepsinin dilinde ayrı bir zikir, ayrı bir şarkı, ayrı bir şiir sunar derinliğinden.
Edebiyatımızda da çok anlam bulur ağaç. Servi; âşıklara sevgilinin boyunu temsil eder. Badem ağacı; çiçek açmış haliyle ihtiyarlığı, yeşil yaprakları ve meyvesiyle gençliğin timsalidir. Japonların ve Çinlilerin ağaç sevgisini bilmeyen yoktur. Japon yazıtlarından birinde şöyle bir uyarı yer alırmış: "Bu ağaçtan tek bir dal koparanın parmağı kesilecektir." Bu çok anlamlı söz, bana Fatih Sultan Mehmet’in; “Ormanlarımdan bir dal kesenin boynunu keserim.” sözünü hatırlatır.
Çinliler, çam ağacında ululuğun simgesini görürmüş. Çam'ı, her şeyi anlayıp ağzını açmayan yaşlı bir bilgeye benzetirlermiş. Söğüt ağacı uzun boylu bir kadını anımsattığı için, erik ağacını sevdalı halinden ötürü sevilir. Japonların, çiçeklerle donanmış portakal ağacını seyretmeye doyamadığı söylenir.
İnsanoğlu, ağaçların dilini bir anlasa, hitaplarını bir çözse… Ama onlar, hiçbir zaman biz insanlar gibi sözcüklere ihtiyaç duymadan hitap ediyorlar. Kendi sözcükleri var yapraktan, budaktan, çiçekten, meyveden. Kendi cümleleri, kendi dizeleri var. Muhtaç değiller kelimelerin yardımına. İnsanların, kendilerini böyle anlamasını istiyorlar. Bütün tabiatın kutlu hitabı gibi… Ah, insan bir anlasa bu hitabı!
Sonsuz bir kâinattır ağaçlar, dünyaca büyük bir sözlük gizli dallarında, konuşup duruyorlar, kendilerini anlayanlarla. Ne güzel ifade buyurmuş şair:
"Neyleyip etmeli
Ağaçların dilini Sökmeli!"