Bugün, 19 Eylül 2024 Perşembe

B.Rahmi ÖZEN


AHESTE ÇEK KÜREKLERİ

AHESTE ÇEK KÜREKLERİ


 Her yıldız, kadir yüklü gecenin özlemiyle ışıldar ruhuma. 
İyinin, kötünün, günahın ve sevabın koyu bir perdenin ardında serazat olduğu anlardır geceler.  İnsan, bazen böyle anları seçmeli ve gecenin büyüsünde tefekküre dalıp sükûtu yudumlamalı ruhunun derinliklerine. Karanlık maviliği yeryüzüne çökerten yıldızların altında bakir hayallere yelken açmalı. Yıldızlarla dostluk kurarak tefekkür tezgâhında yalnızlığı eritmeli. 
Ben, bazen uyku tutmayan gözlerimin yalnızlığını gecelerin büyüsü içinde lacivert karanlığa direnen yıldızların titrek aydınlığında eritir, has hayallerin tutsağı olurum. 
“Her insan bir dünyadır. Kâinat, büyük bir insan, insan küçük bir kâinattır.” demiş; erdemli ruhlar. İnsanın ruhunda, geceler, gündüzün aydınlığını taşımalı. “İki günü eşit olan nasıl aldanmışsa, geceleri gündüzün aydınlığını taşımayanlar da öyle aldanmıştır.” diyor, söz demini bilen üstatlar.
Samsun’da bazen uyku tutmayan gecelerde Anneler Parkını kucaklayan evimin balkonuna çıkar, lâmbası yanan kaç ev var diye bakarım etrafa.  Sevinirim, gök mavi karanlığa tutsak olmuş nokta nokta beyaz aydınlıklar gördüğümde. Başka uykusuzlar da var derim kendi kendime. 
Geceleri yolculuk yaparsam dağların doruklarına kondurulmuş evlerin göz kırpan ışıltılarına dikerim gözlerimi. Ne bulunmaz bir andır böyle anları bağ evlerinde geçirmek. Nasıl olur, acaba dağların doruğuna kondurulmuş bir bağ evine çekilmek? Vahyi yudumlayan Hira'ya çekilir gibi...  Gürültü ve sesten uzakta, börtü böceğin geceyi yırtan tekdüze seslerinde tabiatın bir parçası olarak tefekküre dalmak ne güzeldir, bilir misiniz dostlarım! Lacivert karanlığın altında tabiatın rengini düşünmek, tabiata renk veren Mülevvin’i tefekkür iklimlerinde taze duygularla hissetmek... Sonra yılanların toprağı yalayarak uyandığı bahar mevsiminin sükûna ermiş kuşluklarında narçiçeği kokuları arasında ılık bahar rüzgârlarının tatlı okşayışlarıyla ıslak çimenlerin üzerine dökülmüş birkaç narçiçeğini avuçlarıma alıp, tefekkürü gündüzün aydınlığında tazelemek... Ve sonsuzluğun kıyısına bir narçiçeğinin kokusunda ıssız yollarda sefer eylemek... Arabamın tekerleklerinde bir narçiçeği ezilir diye büyünün kaybolacağından korkarak yol almak... Ve geceleyince yıldızlara karışıp asumana şiirler okumak… 
Şair özgürdür, şair tefekkür adamıdır. Şair diriliş muştucusudur. Gönlünü şiire yoldaş eyleyen de, en az şair kadar hür değil midir dostlarım?
Gecede uyanık olanlar, ne murat ediyorlarsa en koyusundan, en hasından er ya da geç erermiş murat ettiklerine der, sözü demleyenler. Ben de; kendini ve kâinatı, yıldızların ışıltılı gülücüklerinden tanımalı insan diyorum. Yıldızların; evlerin balkonlarına, damlarına yakınlığından tanımalı.
Hangi insan daha yakındır yıldızlara? Hangi gönül süvarisi; kuşanıp zıpkınlarını hangi mahrem soluklu saatlerde yıldız avlar, bilmem? Gecenin bir yarısında yanı başında uyuyan can yoldaşına, ‘Müsaade edersen kalkıp Rabbime ibadet edeyim’ dedikçe insan, toprak nasiplenir, kabir nasiplenir, gönül nasiplenir. Gece yazılan mektuplar bile farklı olur, ötekilerden. Sevdanın ve hasretin rengi, gecenin derin karanlığından aheste gelip de konar sayfalara. Hani; ‘Uyanmasın diye mehtap, aheste çek kürekleri’ diyor ya şair; onun gibi. Kelimeler usulca hasret damıtır, Yâr’dan yana. 
"Ey dîde nedir uyku, gel uyan gecelerde 
Yıldızların et seyrini seyran gecelerde 
Bak heyet-i âlemde bu hikmetleri seyret 
Bul Sanii'ni, ol O'na hayran gecelerde 
Âşıklar uyumaz gece, sen hem uyuma ki 
Gönlün gözüne görüne canan, gecelerde." 
Sonsuz derinliğe kayarken yıldızlar, şair, ılık birkaç ışıltılı damla düşürür sayfalara. Kâmil adam, düşüverir seccadelere. Öyle ya, en güzel kelimeler, gecenin doruklarında alınlar öpülürken söyleniverir.  Duyan sadece Rabb’imdir. O, en güzel biricik Yâr’dır, en doğru işitip cevap verendir. Hâsılı gecelerde, kelimeler aşk kuşanınca; silgi işlemeyen defterlere kayıt düşülür, dostlarım! Biline…