‘Çanakkale Şehitleri' Safahat'ın altıncı kitabı olan Asım'dan bir parçadır ve bütünle bir uyum teşkil etmektedir. Asım, bilindiği gibi Akif tarafından idealize edilen bir gençlik tipidir, bir modeldir. Akif, bu nesle "Asım'ın nesli" der. Bu duygu ve ideal sistemi, Çanakkale Şehitlerine adlı şiirde önemli bir yer tutar.
"Asım'ın Nesli": İnançlıdır, imanlıdır, ihlâslıdır, güvenilirdir, vatanseverdir, güzel ahlaka sahiptir, milliyetçidir. Kafasını Garb'ın ilmiyle, fenniyle ve tekniğiyle donatmış, gönlünü ve kalbini İslam inancı ve ruh zenginliğiyle süslemiş bir 20. yüzyıl Müslüman Türk gencidir. M. Akif, idealize ettiği ve yücelttiği bir tiplemeyi, Çanakkale'de şehit olanlarla da özdeşleştirir:
"Asım 'ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu çiğnetmeyecek."
Diyerek Asım'ın neslinin Çanakkale'de düşmana karşı bir destan yazdığını, habire devleştiğini, hatta "Bedr'in Arslanları"nın mertebesine ulaştıklarını ifade eder. Gerçek o ki; Çanakkale'de bir zulüm yaşanmaktadır. Teknik bakımdan çok üstün olan Avrupa medeniyeti "en kesif" ordularıyla Çanakkale topraklarına sarılmıştır. Bir dengesizliktir. Yani bir vahşet var ortada.
"Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem,"
Diyen Akif, bu "hayâsızca tahaşşüt karşısında" tiksinti içindedir. Artık Avrupalının maskesi düşmüştür. Medeni bildiğimiz Avrupa'nın ve onların medeniyet anlayışının gerçek yüzü Çanakkale’de görülmüştür. Cepheler açıkça belli olmuştur.
Çanakkale Savaşı sadece maddi savaş değildir. Savaştan öte anlamları olan, yılların birikimi, yılların hesaplaşmasıdır: Doğu ile Batı'nın, Hilalle Haç'ın, Avrupa ile Asya'nın, ehl-i İslam ile ehl-i salibin müthiş bir hesaplaşmasıdır...
Bu hesaplaşmada, bâtıl değil Hak galip gelmiştir. Ve Akif merhumun deyimiyle "Asım'ın nesli", son ehl-i salibin savletini kırmıştır.
Asım, Akif'te; idealize edilen bir gençlik tipidir. "Asım'ın nesli", şiirde önemli bir yer tutar.
Akif'in, Müslüman Türk insanına, daha geniş manada inanan insana güveni sonsuzdur. İnsanların göğsündeki iman, ona göre kâinatta zapt edilemeyecek yegâne kaledir.
Yukarıdaki mısralar, tam bir Vecd içinde söylenmiştir. Şiirin bu bölümleri, teknik bakımdan da şiirin en kuvvetli bölümleridir. Genellikle şiirlerini mantığıyla yazan Akif, şiirin bu bölümlerinde kendini kalbinden gelen ilhama bırakmıştır.
Bu şiirde Akif, Safahat'ındaki manzum hikâye tarzındaki şiirlerinden farklı bir söyleyiş ve üslup ortaya koymaktadır. Mısralardaki teknik, estetik ve muhteva eşine ender rastlanan söyleyişlere ulaşmaktadır. Bunu gerçekleştirirken dil anlayışından uzaklaşmış; bazı Arapça ve Farsça kelimelere yer vermekle beraber genel olarak sade bir dil kullanmıştır.
Akif, Çanakkale Şehitlerine şiirinde "anlama bağlı olarak, şiir sanatının vezin, kafiye, ses, ahenk, şiir sentaksından ve imajlarından yararlanır. Ölüm imajı, şiirin genelinde kendini ağırlıklı olarak hissettirir. Fakat ölüm, alışılagelmiş imajının dışında, burada, en büyük bir ödüldür:
"Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın,
'Gömelim gel seni tarihe desem' sığmazsın.
Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber,
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber..."
Bu destansı "Çanakkale” manzumesinde merhum Akif, Çanakkale Savaşı'na derin bir mana vermiştir. Avrupalının insanı yok eden maddi medeniyeti karşısında Mehmetçikle tecelli eden Türk-İslam ruhunun yüceliğini ortaya koymuştur. Onun bu manayı ifade edişinde, sanat gücünün büyük rolü vardır. Alelade bir dille bu mana, bu kadar ihtişamlı bir şekilde anlatılamaz.