B.Rahmi ÖZEN

Tarih: 30.03.2021 15:22

BİR ULU CİHANDIR GÖNÜL

Facebook Twitter Linked-in

Gönül…

Her şeyin bittiği yerde gönül başlar!

Biz, yürek adamıyız. Dil ve gönül ehliyiz! Yürek adamlarının amaçları; bu topraklarda saf, duru, temiz bir gönül medeniyeti kurmaktır.

Altın çağda yıkılan medeniyetin yeniden ayağa kaldırması için engebeleri yolları aşmalı ediyoruz, biz. Halkın yeniden kendine gelmesi için mücadele veren Canik erenlerinin gönül diliyiz. Sürüneni kaldırmak, yıkılmışı düzeltmek, çatlamış ova toprağını sulayıp yeşertmek ve yanan yangını söndürmek için insan yüreğini becit becit dokuyan sevgi yumağıyız. Ak, temiz, pırıl pırıl ve berrak günlerin gelmesi için uğraşıyoruz.

Gücümüzün yetmediğinde Yaradan’ımıza ellerimizi açarız.

Aşk dilini ve sevgi dinini hâkim kılmak için yürürüz, biz. Yanaklarımız nar çiçeği gibi kırmızı ve seherin beyaz gülleri gibi aktır saçlarımız.

Gözyaşı ve diriltici tebessümler sunarız. Şekeri kul eyler sözlerimiz. Gönüllerde yaşamak için sözün tatlısını seçeriz. Konuştuğumuzda sözcükler, dudağımızda bal kesilir. Ehl-i gönülüz. Akıp giden göz ırmağıyız…

Yüreğimizin aynasıdır sözümüz. Ve dahi aynısıdır, yüreğimizin.

Allah kelamı duyulduğunda titreriz. Çevrimizi tınısız bir sükûnet sarar, sinek uçsa kanadının sesi duyulur, bizim yanımızda.

Kâinatı, baştanbaşa Rabb’imizi yazan bir kitap görür gözlerimiz! Hangi çiçeğin yaprağına baksak, hangi varlığın ilk harfini yoklasak manası Allah çıkar, bakışlarımızda. Cihanın her zerresinde O’nu görürüz.

Tabiat kitabı içinde dizilmiş sayısız çiçekler,  bin bir naz ile O’nu överken susmak yakar bizi. Varlık, O’nun güzelliğini yansıtırken titrer yüreğimiz.

Çiçek nefesinden niyazlar yükselirken, tüm varlıkların aşk ile tutuşan sinesi her dem övgüdeyken susmamızı, varlığı kendimize küstürmek addederiz.

Kuşlar, damla kadar yüreklerine yüklenen aşk ile âlemler Padişahını övgüyle mutluyken, bülbüller şakrak sesleriyle dört bir yanı mestanelerken uyumayı gaflet biliriz.

Bülbülün söyleşisini zerreden küreye tüm varlık duyarken, biz duymazsak kendimizi sağır addederiz. Ağaç, çiçek, yaprak, kuş, börtüböcek hayranken tabiatın övgü dolu tatlı diline… Hayranken tüm varlık, tabiat kitabının ahenk ve mana dolu söyleşisine... Hayranken bin türlü renklere…

Gönül fethetme uğruna yedi denizi geçsek, yetmiş ırmağın suyunu içsek kanmayız. Evrenin yaratılışındaki hayranlığımız katbekat artmazsa ölmüş biliriz kendimizi…

‘Ulu Rabb’im şu direksiz göğü nasıl da tuttururmuş?’ deriz. ‘Rahatlamamız için geceleri; üstümüze nasıl da kadifeden bir örtü çekmiş!?’ deriz. İki göz vermiş; görmemiz için. Gündüzler, süt beyaz ipeğidir Rabb’imizin. Yarattıklarında eksiklik bulan kaç gözsüz vardır bu cihanda.

Bizi rahatlatmak için karalar tutsağıdır, geceler… Bir çetin imtihandır, O’nun gecesi de, gündüzü de.              

O’na giden yolun adıdır, gönül. O köprüyü yıkan, nasıl tamir eder de rızasını kazanır?

                ‘Hakk’a giden yol, gönül içinde/ Göremez ol anı; yâddır ilinde.’[1]

Yüreğimizi arındırır, iyilik ve güzellik kemeri takınırız. Bu yolda ilk kapımız Allah’ın dinidir. Kur’an’ın buyruklarına uyduğumuzdan gönül aynamız süt misal aktır. Mana sarayımızı arşa uzatmaktır emelimiz.

 

[1] Yunus


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —