Bugün, 4 Aralık 2024 Çarşamba

Zeki ORDU


HAYRAT'A YOLUM DÜŞTÜ

HAYRAT'A YOLUM DÜŞTÜ


 Karadeniz'e ait ilçeleri gezmeye karar verince ilk olarak Trabzon ilini seçmiştim. Bu planı yaparken Ordu'yu merkeze alıp; doğusunda ve batısında olan illeri programım içine alarak yollara düşüyordum. 
Hangi ili tercih etmişsem, o ile ait bütün ilçeleri dolaşıyor, notlar alıyordum. Böylelikle unutmayı en aza indirmeye çalışıyordum.
Trabzon ilk tercih ettiğim ildi. Bundan dolay acemilik de oluyordu. Vardığım yerlerde neler yapacağımı tam olarak bilemiyordum. Yani Trabzon benin bir nevi “Çıraklık” zamanlarım oldu.
Nihayet sıra Hayrat ilçesine gelmişti. Daha önce Of ilçesine bağlı olan bu mütevazı ilçemiz 1990 yılında müstakil ilçe olmuş. Sahile 11 km uzaklığı olan  Hayrat, yavaş yavaş gelişmeye ve vatandaşlarının da yeni idari sisteme alışmaya çalışıyordu. Artık Belde Belediyesi yok, İlçe Belediyesi vardı. Bir de İlçe Kaymakamı.
Of'tan yola çıktım. Kısa bir zaman sonra Hayrat'a ulaştım. Yol boyunu anlatmaya lüzum yok.  Karadeniz'de her yer birbirine benziyordu. Etraf yeşil, gök mavi…
İlçeye vardığımda ilk önce Hayrat Belediye Binası çekti dikkatimi. Bölgeye has mimarisi ve süslemesi ile karşımızda duruyordu. İlçeyi dolaştım biraz. Sonra bir dere üzerine kurulmuş tarihi bir köprü gördüm. Bir kitabesi yoktu ama eski olduğu belliydi.  Geçen derenin isminin Yeniköy veya Baltacı Deresi olduğunu çok sonra öğrendim.
Derenin ismini öğrenme hikâyesi ilginç. Dere kenarında bir okul vardı. Ben köprü üzerinde gezerken okulun yanında bulunan kişiyle konuşurken öğretmen olduğunu öğrendim. Derenin ismini sordum.  Bana eliyle bir yeri göstererek “Şu çay ocağında sor bilirler” dedi. “Ben de emekli öğretmenim” dedim.  Bana “Buralı mısınız?” dedi.  Ben de “Buralı olsaydım bu derenin ismini sormazdım” dedikten sonra biraz önce eliyle gösterdiği mekâna doğru ilerledim.
Mütevazı bir çay ocağı idi gittiğim yer. İçeri girer girmez misafir olduğumu söyledim. Hatta orada bulunma sebebini de açıkladım. İçeride üç kişi vardı.  Biri müesseseyi işletiyor, diğerleri müşteri idi.  Bana yakın ilgi gösterdiler. Hatta bana çay ikram etmek için ocak başına geçen kişi “Süzgeçli mi süzgeçsiz mi olsun çayınız?” diye sordu. Diğer kişi ona cevap verdi; “Ne süzgeci! Hocaya doğru dürüst çay ver!” diye ikaz etti. Yani bana orada daha makbul sayılan çaydan ikram edilmiş oldu. 
Ben bu sefer onlara sordum derenin isimlerin. Hemen cevapladılar. Biraz sohbet ettik. Hatta içeride bulunan üç kişinin üçü de farlı düşünceden olduğunu ele verdi konuşmaları. Hiçbir parti ismi söylemediler ama üçünün de farklı olduğunu anladım. Çünkü biri diğerine “Bir işi beceremediniz?” dediği zaman ikinci kişi “Sanki siz becerebilirsiniz?” diye cevapladı.  Üçüncü kişi de “ Birbirinizle anlaşamıyorsunuz olan bize oluyor” dedi. Hoş bir atışmaydı.
Beraberce çaylarımızı içtikten sonra, bana yanında bulunan çok eski bir binayı göstererek “ Başka sorularınız varsa şuraya gidin, oradan da bir şeyler öğrenirsiniz dediler. Orası da çay ocağı olarak kullanılıyordu. Ancak daha geniş bir yerdi.
İçeri girdim.  Çok özel bir bina olduğu belli oluyordu.  Ocakta bulunan kişi elinde iki bardak çay ile yanıma geldi. Bütün sorularımı sordum. Bana “Bu bina 80/100 yıl arasında var. Önce belediye binası, bir ara bucak, nahiye neyse unuttum onlara makam yeri, daha sonra emniyet, ilçe olunca geçici olarak Kaymakamlık, Milli Eğitim müdürlüğü binası, Belediye Binası derken bu güne geldi. Şimdi de çay ocağı olarak kullanılıyor” dedi.  
Ahşap ve eski bir binaydı. Belli ki çok hatırlar barındırıyordu. Kimleri görmüştü kim bilir? Tahtalarında delikler vardı. Yer yer renginde solmalar. Necip Fazıl Kısakürek'in “Tarihin gözleri var surlarda delik delik” dediği gibi; tahtalarda tarihin izleri vardı. 
Çay ocağını işleten kişiyle çay eşliğinde sohbet ettik biraz. Zaman geçiyordu. Şehri mümkün olduğu kadar gezip görmeyi düşünüyordum. Vakit de öğle üzeriydi. Oradan Çaykara ilçesine ardından Dernekpazarı gideceğim yerlerdi.  Of'ta da konaklayacaktım. 
Sohbet ettiğim kişiye “Konuştuklarımızı yazabilir miyim?” diye sorum. Bana “yazabilirsin” dedi. Ben de “Buranın ismi ne?” diye sorduğumda aldığım cevap çok manidardı. “Elin evine isim mi verilir…”
Devam edecek…