Bugün, 12 Haziran 2025 Perşembe

Selim EROĞLU


OKUMAK KAZANMAKTIR

OKUMAK KAZANMAKTIR


  Bir sınav maratonu daha geride kaldı. Şimdi heyecanlı bir bekleyiş var. Yakında takke düşer kel görünür. Herkes emeğinin karşılığını alır/alacak. Dilerim sonuçlar herkesin gönlüne göre olur.
  Sınavlarda adaylar ve veliler kadar olmasa da biz öğretmenler de heyecanlı oluyoruz. Neticeyi merakla bekliyoruz. 
  Her yıl olduğu gibi sınav sorularını, baştan sona inceledim. Bilhassa kendi bıranşımla ilgili sorulara daha bir dikkatle baktım. Kendime göre çıkarımlarda bulundum. Bir nevi rapor mahiyetinde değerlendirmelerde bulundum.
  Adaylara geçen yıllarda olduğu gibi bu yılda 40 Türkçe sorusu soruldu. Bu durum sürpriz değildi, tüm adaylar Türkçe'den 40 soru sorulacağını biliyordu. Bu 40 sorunun dağılımı hususunda belirsizlikler vardı. ÖSYM, son beş yıldır anlatım bozukluklarıyla ilgili soru sormuyor. Bu yıl da sormamış. Oysa okullarda bir yıl  boyunca anlatım bozukluğu konusunu işliyoruz. Konuyu işlerken, muhtemelen bu konuda soru çıkmayacak iddiasında bulunmuştum. İddiamda haklı çıktım.
  ÖSYM, anlatım bozukluğundan soru sormamakla haklı. Kime göre, neye göre anlatım bozukluğu? Koskoca şair ve yazar kurduğu cümlede anlatım bozukluğu olmadığını iddia ediyor. Şair, kitabının adını “Göğe Bakma Durağı” vermiş. Bunu adaylara soru olarak yöneltsek, “böyle saçmalık mı” olur deyip kafadan elerler. Zannımca bundan sonraki yıllarda da sorulmayacak.
  Kırk sorudan sadece 7 tanesi dilbilgisi ile ilgili. Ezber sorusu diyemeyiz. Yine bilgiyi kullanma becerisiyle ilgili. Dilbilgisi konularına sadece  lise konuları diyemeyiz. Bu konular tahsil hayatının tamamında mütemadiyen öğretiliyor. Demem o ki öğrencilerin “biz bu konuyu görmedik” deme ihtimalleri asla yok.
  Cümlenin ögelerinden bir, fiilimsilerden bir, ses bilgisinden bir, yazım kurallarından iki ve noktalama işaretlerinden iki olmak üzere toplam yedi soru sorulmuş.
  Türkçe'den geriye kalan 33 soru okuduğunu doğru anlama ile ilgili. Ezberle, bilgiyle doğrudan ilgili değil. Dinleme, okuma, anlama, yorumlama, analiz ve sentez yapma ile ilgili.
  Bizim öğrencilere, öğrenim hayatı boyunca nitelikli ve sürekli okuma alışkanlığı kazandırmamız gerekiyor. Bu alışkanlık, hava gibi, su gibi, ekmek gibi lazım. Herkes okumayı bir ihtiyaç olarak görmeli.
  Sorular, kelimede anlam, cümlede anlam ve paragrafta anlam şeklinde basitten zora doğru sıralanmış.
  Öğrencilik hayatı boyunca dersleri iyi dinleyen, kelime hazinesini artıran, bilgili insanları dinleyen, kültürel programları takip eden, her gün düzenli gazete, dergi ve kitap okuyan kişilerin başarılı olmamaları için hiçbir sebep yok. Doğru sonuçlara, doğru metotlarla ulaşılır. Metot yanlışsa sonuç da yanlış olur. Eğri cetvel doğru çizgi çizmez.
  Bir örnek vermek istiyorum:
  “Küçükken hiç masal dinlememiş çocuklar, büyüyünce kendi resimlerini bile cetvelle çizer.”
  Soru şu: “Bu cümlede ne anlatılmak istenmektedir?”
  Beş şıkkın içinde doğru cevap şöyleydi:
  “Masallar, çocukların hayal dünyalarını zenginleştirerek onları gelecekte mekanik düşünmekten uzak tutar.”
  İşte mesele okumak ve okuduğunu doğru anlamaktan geçiyor. Kişi, cetvelle mekanik bağlantısını kurmak zorunda. Ben öğrencilerime bir dönemde 3-4 bin sayfa nitelikli kitap okumalarını ısrarla söylüyorum. Okuyanlara en yüksek notu veriyorum. Doğru yaptığımın bahtiyarlığını yaşıyorum.
  İşin özeti, sadece sınavları değil, hayatı da okuyanlar kazanır. Okumak kazanmaktır.