Bugün, 1 Eylül 2025 Pazartesi

B.Rahmi ÖZEN


PAYAS SENFONİSİ ve SANAT ÖDÜLLERİ 8

PAYAS SENFONİSİ ve SANAT ÖDÜLLERİ 8


Uçun allı turnalar, kadim Payas eline, 
Sevgi, selam götürün sırma saçlı geline.

Güneşin batımını Cin Kuleden izliyoruz. 
İkinci kez varıyoruz Zeytin Ağıcının altına. 
Payas'ı sevmeden önce meğer Payas da bizi sevmiş. Bizde yarattığı ruh hali betimsiz bir şeydi ki, o halin tanımını öykülemek dil'le, kalemle mümkün değil. Payas'ı anlatırken ruhu ete kemiğe bürünüyor ve elimizden tutuyor.  Huyunu-suyunu öğrendiğimiz bizimle konuşan bin yıllık vefalı bir sevgili oluyor bizimle. Trafiği az, havası temiz, doğası bakir.. Çocuklar, park ve bahçelerinde güvenle oynuyor. Her yaş için ayrı bir fon olan Payas'ın kahvelerine vardığımızda selamımızı saygıyla alan güler yüzlü insanlarını bağrımıza basmayı pandemisiz bir döneme erteliyoruz. Hepsi şehirle bütünleşmiş, dillerinde mazinin öyküleriyle sıcakkanlı canlar. Payas, bizi bir yerlere koymadı, bir şeylere mecbur etmedi. O, sunuyor ve biz tercih ettiğiniz yerden izliyoruz onu. Her dem yeni bir şeyler sunabilecek kadar cömert, sıkılmamıza izin vermeyecek kadar tutku.. Eski bir gelin kız gibi Helenistik dönem, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlının devridaim eden ortak mimarisinin gelenek ve göreneklerinin süs ve desenlerini taşıyor. Tarih ve doğa harikası yerlerini geziyoruz. Şelalesini, uzayıp giden sahilini, pırıl pırıl güneşini, masmavi ve tertemiz denizini, ovasını, yaylasını ama en çok ruhunu seveyoruz Payas'ın. 
Zeytin Ağacının altında insanlık tarihi boyunca burada yaşayan toplumların hiç biri yoktu ama hepsinin iz ve nefesini taşıyor Payas. Bir zamanlar bu şehrin yüreğini mekân tutmuş geçmişin sesleri bir koro gibi yükselip ete kemiğe bürünerek ruhunu üfürüyor içimize.   Hitit'ten Likya'ya, Selçukludan Osmanlıya bir beşer silsilesi bu… Payas'tan ayrılacağımızda yemeklerinin tadını bir daha tatmak için Görkem Restaurant'a çekiyor ayaklarımız bizi. Ünü yurda yayılmış Fellah Köftesini burada, Kaytaz  Böreğini Felez Restaurant'a, Şırdanı Merkez Lokantasında, Künefeyi Kibar Ustanın Yerinde yiyoruz. 
Tarihi Payas kalesinin kulelerinde hu hular çekerken güvercinler, martıların şarkılarını duyuyoruz sevdalı hançerelerinden. Ve sonbaharın demi akıyor içimize Amanosların nefesinden. 
Bedestenini geziyoruz mihmandarımız Perihan Hanımın öncülüğünde. Bedesten, haşmetiyle güven saçıyor çevresine. On beş dönümlük bir araziye kondurulmuş Kervansaray, tarih boyu şefkat kucağını açmış nice kervancılara. 
Dadaloğlu Payas Kalesinden kanat bağlayıp uçmuş. Özgürlüğü öğretmiş obaya ve oymaklara. Haykırışları düşüyor yâdımıza;
Dadaloğlu'm yoktur sözün hilesi
Hangi tarihtedir bunun çilesi
Ayaş, Payas, Misis, Tumlu kalesi
Beş kaleye hükmedenler nic'oldu.
Tarih kokan Payas, Türk kültürünün ve sanat anlayışının sesi oluyor yüreğimizde. 
Kumrular ve martılar mesken tutmuş bir asker edasıyla bakıyor Cin Kulesinin saçaklarından. Amanoslarda meşe, ardıç, çam, sedir ağaçları nefesi sanki Payas'ın. 
Yer seccadedir Payas'ta, gökler ve ağaçlar secdededir yerde. 
Kahvelerde aşk ile çay doluyor bardaklara. 
Meryem Ana Suyu sanki Kevser badesi… 
Uygarlığın sembolü olmuş Sarı Selim Caddesi. 
Son kez kokluyor, son kez çekiyoruz havasını içimize. Yağmurdan sonra toprak kokusu Payas. Aradığımız sevgi, samimiyet ve bereketin toprağını bulmuş gibi ruhumuzda tiryakilik yapan bu resmin içinden ayrılmak zor geliyor bana ve arkadaşlarıma. Üç gün önce sabahın tanıyla buğulu bir süt saflığında ılık bir cemre gibi düşmüştük toprağına. Üç gün sonra güneş, rengârenk şavkıyla ufukta akşamın saçlarını taramaya hazırlanırken çıkıyoruz Payas'tan. Kendimizden bir hatıra bırakır gibi önce tebessümümüzü ve sonra iki damla gözyaşımızı bırakarak ayrılıyoruz. Anılarımızı saklı tut diye tembih ediyoruz.