Bugün, 19 Eylül 2024 Perşembe

Mehmet TÜRKAN


SABREYLE GÖNÜL

SABREYLE GÖNÜL


 Edebiyatta sözün füsunu, belagati ve güzelliği vardır. Bu halk şiiri ya da divan şiiri fark etmez. Aşağıda vereceğim dörtlükler Neşet Ertaş'a ait. Bu Anadolu toprakları ne kadar bereketli ne kadar rahmet dolu anlatılması mümkün değil.
Etkili, güzel söz söyleme sanatı olan edebiyatta, dilin gerçek ve sembolik anlamlarına başvurmak, az sözle çok şey ifade etmek, anlam ilgisi kurmak yoluyla yapılan sanatların büyük bir yeri vardır. Bu sanatlara “edebî sanatlar” adı verilir. İnce duyguların, estetik duyarlığın ürünü olan edebî sanatlar, Türk edebiyatında geniş yer tutar. 
Bir halk şairi gönül insanı olan Neşet Ertaş'a ait olan aşağıdaki şiirde -Bu şiir aynı zamanda kendisi tarafından bestelenmiş gönülden söylenen bir bozkır türküsüdür.- tam bir edebi eser ve edebi sanatlar numunesidir. Muamma, mazmun birlikte kullanılmıştır. O zaman bu sanatlar nedir kısaca tanıyalım.
Muamma, halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Aşık edebiyatında muammanın özel bir önemi vardır. “Gizli örtülü, anlaşılması güç veya işaret, remiz yoluyla söylenmiş söz” anlamlarına gelir. Allah'ın isimlerinden biri veya insan ismi için düzenlenir.
Mazmun, kalıp benzetme, klişe mecazdır. Mazmun, divan edebiyatının kendi dünyası içindeki bilinen hayal, inanış ve düşüncelerin şiirlerde dolaylı anlatımıdır. Bu tanımlardan üçüncüsünün, mazmun karşılığı eski sözlüklerde kullanılan nükteli, cinaslı, sanatlı sözle bağlantısı akla gelmektedir. 
Bu bilgilerden sonra şiirdeki gizemi bulmaya çalışalım.
Sabreyle gönül sabırsız olma
Cümleyi gönlüne yâr eden vardır
Darda kaldı diye ümitsiz olma
Yok iken dünyayı var eden vardır
 Şair, bu dörtlükte hiç Allah'ın adını anmadan kelime-i tevhidi söylemiş yani “Lâ ilâhe illallah” demiştir. İlk bakışta bunu anlamanız mümkün değildir. Ancak az çak edebiyat ve tasavvuf bilginiz varsa bunu görebilirsiniz. 
Yunusun diliyle “Beni bende demen/Sen Bende değilem
Bir ben vardur/Benden içeru
Yine Sezai Karakoç'un dilinden ifadesi ile, “Aşk celladından ne çıkar madem ki Yâr vardır.
Yoktan da vardan da öte bir Vâr vardır.”
İfade aynı ifade, fakat her gönlün yaratanı söyleyiş muamması ve mazmunu farklı farklı. 
Öz gönülden bizim yârimiz olan
Sevdası sinede nârımız olan
Şu çarkı dünyada birimiz olan
Doğup şu cihanı nûr eden vardır.
Bu dörtlükteki anlatımlardan ve bu milletin efendimize duyduğu sevgiyi mısralarda hissederek ve aynı zamanda” cihanı nûr eden vardır” sözüyle bunun “Muhammed'ün Rasulullah” olduğunu kelime-i tevhidin tamamlayıcısı olduğu görürüz.
Zaten şiir demek aklımıza gelen her şeyi sıradan kelimelerle aktarmak demek değildir. Şairler şiirlerini söylerken ona bir etkileyicilik bir imge bir sır koymak ister. Çünkü her okuyan başka bir şey bulsun her okuyan farklı anlamlar güzellikler çıkarsın. Gördüğünüz gibi üstat Neşet Ertaş hiç adından bahsetmeden ilgili kelimelerin hiçbirini kullanmadan kelime-i tevhidi söylemiş, inancını, imanını kelimelere gizlemiş, iman mazmununu kullanmış ve hem de bir maumma ile kelimeler arasına gizlemiştir. Bunlar büyük insanların işidir. Bu insanlar öyle bir şeydir ki içinde bin bir sır gizlidir ve kimin ermiş kimin deli olduğunu bilmezseniz. Onların sırlarının binde birine vakıf olursak ne mutlu. 
           Bütün gönül insanlarına rahmet olsun.