Bugün, 7 Aralık 2024 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Silinmeyen hatıralar

Silinmeyen hatıralar


 Terme İmam Hatip Lisesi 1982-1983 mezunlarının düzenlediği buluşma için 19 Ekim 2024 Cumartesi günü Soğancılar Sultan Salonunda toplanmıştık. 
Karşılaştığım mezunlarla merhabalaştım, hatırlamadıklarımla tanıştım.
 Mezunlardan Ali Dost, kürsüye yakın bir masada yer gösterdi. Ali Dost, aynı zamanda tertip komitesindeymiş. Masada, mezun öğrenciler dışında İstanbul'dan gelen Matematik Öğretmeni Faruk Ülker, Meslek Dersleri Öğretmeni İrfan Akbulut, Emekli Öğretmen Şemsettin Çakır ve tanımadığım bir beyefendi daha vardı. 
İrfan Akbulut Termeliydi ve Terme'de yaşıyordu. Şemsettin Çakır, geçmişte kadrosu Terme Lisesi'nde olup İmam Hatip Lisesi'nde bir dönem görevlendirilmiş Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi Öğretmeniydi. Ancak diğer şahsı tanımıyordum.   Birlikte çalıştığım bir öğretmen değildi. Yaşına bakınca mezun öğrencilerden biri de olamazdı. Gerçi bu okul; öğretmeni ile yaşıt öğrenciyi de, öğretmeninden üç yaş büyük öğrenciyi de görmüş bir okuldu!
Arkadaşın ağır başlı bir görünüşü vardı. Başkasından öğrenmek yerine bizzat kendisine sormayı tercih ettim. “Ben eski öğretmenlerden Mahmut Nedim Tablı” dedi. Adını duymuş, kayıtlarda ismini görmüştüm ama ilk defa yüz yüze geliyorduk. Aslen Lâdikli olup Bursa'da yaşıyormuş. Matematik  Öğretmeni olduğunu sonraki gün öğrendim.
Matematik Öğretmeni Faruk Ülker, sesi ve saçlarındaki hafif beyazlıklar dışında değişmemişti.  Tabir yerindeyse, delikanlı bir duruşu vardı. İlk görev yeri olan İmam hatip Lisesi'nde sekiz yıl çalıştıktan sonra Terme Lisesi'ne geçmişti. Ekim 1988'den beri İstanbul'da yaşıyor, öğretmenliğin yanı sıra avukatlık da yapıyordu. Onun avukatlığa giden yoldaki hikâyesini hatırladım.
Bir gün “Faruk Ülker hastalanmış, hastanede yatıyormuş” dediler. Ben o zaman İlçe Milli Eğitim Şube Müdürüydüm. Birkaç arkadaş Cumartesi günü ziyaretine gitmek üzere anlaştık. Kaldığı odayı bize tarif etmişlerdi. Zaten hepi topu iki kat olan Terme Devlet Hastanesi'nin ikinci katı yatan hastalara ayrılmıştı.
Ziyaret günü kimseye rastlamadan ikinci kata çıktık. Tarif edilen odaya baktık, odada kimse yoktu. Sağında ve solundaki odalara da baktık; Faruk Ülker onlarda da yoktu. Derken bir hemşire göründü.  Hemşireye Faruk Ülker'i sorduk. “Onun üniversite sınavı varmış. Dün öğleden sonra hastaneden çıktı” dedi. Hasta adamın sınav için hastaneden ayrılmasına hayret etmiştik! 
İşte hasta yatağından kalkıp üniversite sınavına giren Faruk Ülker'e, Hukuk Fakültesi ve sonrasında avukatlık yolu böyle açılmıştı. 
Bir süre sonra Edebiyat Öğretmeni Ferhat Tamir, namı diğer 'Fuzuli' salona geldi. Mezunlarla hoş beşten sonra onu da bizim masamıza getirdiler. Masada oturanlardan en son ben hoşladım. Hiç tepki vermedi, bir isim söylemedi. Herhalde beni hatırlamamıştı. Halbuki onunla üç senelik bir hukukumuz vardı. Bunun iki buçuk senesinde idareciydim. Hatta bir akşam Saray Caddesindeki evinde onu ziyaret etmiştim. O zaman evli değildi ve evde tek başına kalıyordu. 
Bundan 3-4 sene öncesine kadar telefonla görüşüyor, uzun uzun konuşuyorduk. Terme'ye ait hatıralarını anlatıyor, bana eski öğrencilerini soruyor ve Terme'ye ait bilgiler istiyordu. Eski günlere ait olayları ve kişileri net olarak hatırlaması beni şaşırtıyordu.
“Sen söylemezsen ben kendimi tanıtmayacağım” dedim. O zaman tanıdı. “Sen Seyfi Günaçtı'sın” dedi. 
Program boyunca başındaki gri renk şapkasını hiç çıkarmadı. Ben ise daha salona girmeden şapkamı çıkarmış ve çantama koymuştum. İyi ki şapkamı çıkarmışım. Yoksa aynı masaya düştüğümüz Şemsettin Çakır'dan, daha önce olduğu gibi şapka yüzünden eleştiri alabilirdim.
Okuldayken Ferhat Tamir hep mavi takım elbise giyerdi. Öyle ki onun yeni elbise yaptırdığını fark edemezdiniz. Bir gün yeni yaptırdığı mavi takım elbisesini giymiş ve okula gelmiş. Fakat kimse elbisenin yeni olduğunu fark etmemiş. Buna canı sıkılan Ferhat Bey, nazı geçen öğretmenlerden İrfan Akbulut'a, “Yeni elbise yaptırdım. İnsan bir 'Hayırlı olsun' demez mi?” demiş.  İrfan Bey de “Ne bileyim abi! Önceki elbisen de aynı renkti. Yeni olduğunu fark edemedim” demiş.  (Devam edecek)