Ahmet SEZGİN

Tarih: 07.03.2014 11:36

TAASSUP VE HAKİKAT

Facebook Twitter Linked-in

İnsanların çoğu; kendi ırk, inanç, mezhep, meşrep ve ideolojisinden olmayanlara at gözlüğü takarak önyargı ve genellemeyle yaklaşıyor. Bağnaz, "aklını kiraya vermiş" ön yargılı insanlar, bir insanın bir grubun fanatiği, sözcüsü olmadan da hakikati savunabileceğine ihtimal de veremiyorlar sanırım. Herkesi kendileri gibi bir partinin, meşrebin, ideolojinin savunucusu, sözcüsü, fanatiği sanıyorlar. Bir insanın, partilerden, meşrep ve cemaatlerden bağımsız olarak, vatan, ümmet ve insanlığın adaleti, barışı, özgürlüğü, hakkı, huzuru, kalkınması ve hayrı için birtakım fikirleri olamaz mı?

Hak, hakikat, adalet, akıl ve vicdan eleğinden geçirerek olay, durum ve fikirlere bakmayı ne zaman başaracağız? Ne zaman “güzele güzel” diyebilme erdemini gösterebileceğiz “güzel” bizim olmasa da? Aklımızı, izanımızı, sağduyumuzu, basiretimizi, vicdanımızı, adaletimizi körelten taassuptan uzaklaşıp ne zaman hak ve hakikat erleri olacağız?

Ne zaman hakikatten, adaletten, iyilikten, güzellikten yana samimi olarak taraf tutmayı becerebildiğimizde; değişmeyen hak, adalet, güzellik, doğruluk ölçülerimiz olduğunda hakikatli adam ve büyük millet olmayı başarıp kurtulacağız inşallah.
"Hak, hakikat, adalet, iyilik" konularındaki duruş ve bakış açımız; taraftarı olduğumuz siyasi parti, grup, cemaat ve ideolojiye göre belirlenmemelidir. Siyasi partiler, dini cemaat ve meşrepler, tarikatlar; ülkeye, millete, insanlığa "iyilik, güzellik, adalet, doğruluk, ahlak, akıl, vicdan, hayır ve istişare" çerçevesinde ülkeye, millete ve insanlığa, ahlaki değerlere hizmet etme araçları olmalıdır.

İnsanlar, liderlerini, şeyhlerini, hocalarını elbette sevebilirler. İnsanlar bazı grupları, partileri, cemaatleri diğerlerinden daha iyi, güzel ve doğru da bulabilir elbette. Ama sevilen liderler, hocaefendiler, dedeler, reisler, hazretler, şeyhler, mürşitler "peygamber, rab, ilah" gibi görülmemelidir. Hatasız kul olur mu?

Sadakat; doğruya, hak ve hakikate bağlılık olmalı. Körü körüne bağlılık ise bağnazlık (taassup, fanatizm) oluyor. Bir “cemaate” bağlı olmak başka, “cemaatçi” olmak başka. “Partili” olmakla “partici” olmak, “mezhepli” olmakla “mezhepçi” olmak, “akıllı” olmakla “akılcı” olmak, “Türk” olmakla “Türkçü” olmak, “dindar” olmakla “dinci” olmak da çok farklı şeylerdir.

İnsanlar, zanlarını, kanaatlerini, kişisel görüş ve yorumlarını “tek hakikat” gibi, “din” gibi algılamamalı ve başkalarına da dayatmamalıdır. İnsanlar mensubu oldukları grupları “hakikatin tek temsilcisi”, bağlılık duydukları kişileri de “peygamber” gibi görmemelidir. Bunlar "ismet" sıfatına sahip, hata ve günahlardan münezzeh, eleştirilemez varlıklar değildir. Hak ve hakikat adına hakaret etmeden, edep, vicdan, aklıselim çerçevesinde bu insanlar da eleştirilebilmelidir.
Ashabı-ı Kiram, bir savaşta Peygamber Efendimize bile muhalefet etmedi mi? Peygamber Efendimiz (sav) istişareye uymadı mı? Bir yaşlı kadın, camide hutbe okuyan Hz. Ömer`i susturmadı mı?

Aklımız, hiçbir ideoloji, meşrep ve partiye ipotek edilmemeli. Kimseye boyun eğmeden, "haksızlık karşısında dilsiz şeytan" olmadan, her zaman hakkı, adaleti, insanlığı, merhameti, edebi, güzelliği, doğruyu, sevgiyi, kardeşliği savunarak yaşamaya gayret edilmelidir.
Meydan, hakikat arayıcısı ve erlerine bırakılmalı, “horoz dövüşçüleri”ne değil! Zira fanatikler, slogancılar hakikati değil, horoz dövüşünü severler. Taassup (fanatizm) ise ne adına olursa olsun her zaman hakikat yolunun engeli hatta düşmanıdır.

Hak, adalet, liyakat ve zulüm konusunda memleket, ırk, renk, din, grup, hizip, ideoloji, akraba, bölge, ülke taassubu içinde olmayalım. Hak ve hakikatin adamı olalım.
Her türlü bağnazlıktan ( taassup ve önyargıdan) arınıp aklıselimle tefekkür edip kalbiselimle hisseden irfan ve hakikat yolcularına selam olsun!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —