Evren sayfa sayfa ve nakış nakış mesajlarla rengârenk resmedilmiş muhteşem bir resim galerisidir. Kalem ve deftere yaz buyruğuyla yazdırmaya başlamak bir türlü yazmakla bitiremez insanın önüne açılan bu derin ayetleri.
Kâinatın ahengi, büyüleyen nizamı, göz kamaştıran güzelliği ve en iyi peyzajlardan oluşan tablosu karşısında okuyabildiklerimiz nelerdir diye sormalıyız kendimize.
Kâinat kitabı öyle engin ihsaslarla şiirleştirilecek, öyle renkli bir kaynaktır ki, seyrine dalanlar usanır, ne o kaynak bitip tükenir, ne de onunla alakalı sözler ve hikâyeler.
Doğrusu, "Rabbin kelimelerini yazmak için eğer okyanuslar mürekkep olsaydı, hatta onlara bir misli daha takviye gönderilseydi, denizler tükenirdi de, Rabbin kelimeleri yine bitmezdi."
Yönümüzü ve yüzümüzü makro âlemden enfüsi derinliklere, insani değerler atlasından Kehkeşanlara doğru çevirsek, değişik ihsas yollarıyla gönüllerimize akan manalar, tıpkı birer mızrap gibi kalp tellerimize dokunur. Gerçeğin ipek sesi vurur kulaklarınızın östakisine.
Şair ne güzel düzmüş mısralarını:
"Hak'tan ayan bir nesne yok
Gözsüzlere pinhan imiş..."
Evrendeki her şey, gözümüze hetap eder ve sudaki, havadaki, topraktaki işaretler ve İlahi takdire bağlı ölçüler gürül gürül idrakimize haykırır.
Allah'ın, Zatına olan sevgisinin tezahürüne bağlı yaratılan insan, ancak idrakimize hitap eden işaretlerin sesini duyduğunda yaratılış esprisine uygun hareket etmiş sayılır. Allah'ın, Zatına ve sıfatlarına karşı olan muhabbeti, insanoğlunda O'na karşı aşk şeklinde tecelli ettiğini bilmelidir. O zaman insan, yaratılış gayesiyle buluşmuş olur. Ve o zaman her şey, yerli yerine oturur.
Aşk, bütün varlıklar arasında insanoğluna ait bir iç kimliktir. O, bu kimlikle, çokluk içinde çokluğa takılmadan, güvenle hep öz kaynağına doğru yürür. Gözleri, kaymadan, bakışları bulanmadan, sürekli hedefini gözetler. O, her zaman ona kilitlenmiş gibidir; ne manaların aşılmazlığı, ne de mesafelerin amansızlığı, onda duraklama ve inhiraf meydana getiremez. İnsan, bir kere o yola girdi mi elemler lezzete dönüşür. Ve rahmet, zahmetin önüne geçer. Zehir, şekere dönüşür.
"Arzın üstündeki her şey fena bulur gider; ancak azamet ve kerem sahibi Rabbinin Zatı baki kalır."
Aşık, his dünyasında vuslatın birleşik noktasını derinden duyar ve fiziki aleme ait her şey gözünden silinir.
Aslında aşk, ne ise odur; o, ne tam bir nar, ne de nurdur. Nar da, nur da, onun mızrabının dokunduğu tellerden yükselen bir nağmedir. Aşk, öyle paha biçilmez incidir ki, onun gerçek değerini bilenler de, ancak yine onun pazarında elli defa cevahir peylemiş sarraflar olabilir.