Bugün, 28 Eylül 2024 Cumartesi

B.Rahmi ÖZEN


YAZMAK MI YAZMAMAK MI?

Es ey seher yeli çabuk gel de is Kaç kişi uyanık, rüyada herkes Penceremden sanki ilahi bir ses Uyuma bu gece yaz diyor bana


   ‘Kalem’ adında bir sure vardır Yüce Kur’an’da.  Kalem…
Mürekkep hokkasına ve kaleme, kalemin yazdıklarına yeminle başlar ilahi mesaj… Niçindir bu yemin? Hikmeti olsa gerek bunun…
Bir tutkudur doygun ve olgun yazmak…  Öyle olunca, bir ömür törpüsü olur elinizdeki kalem.  Yazdığınız yazı, size gönüllerde çiçek de açtırabilir; yine sizi zindanlarda da çürütebilir. Dost da kazandırır, düşmanda… Yazdıklarınız sizi ayırır da, kavuşturur da… Dolgun ve olgun yazıyorsanız; önce niçin yazdığınızı bilmeniz gerekir. Hedefiniz ve amacınız olacak kalemi elinize aldığınızda.  Hedefsizlik ve amaçsızlık kalemin yolunda bir takozdur. Amacı olmayan kalem ya tekler, ya kekeler. Bulanık suların girdabını yaşatır size. O zaman tereddütler gayyasında kaybolursunuz ve yazınız küf kokar. 
               Okuyucularınız, yazınızı okumaya başladığında sizinle ve yazınızla buluşmanın heyecanını yaşamalı. Ya da yazar, okuyucusuna yazdığı yazıyla buluşma heyecanı yaşatmalı. Okuyucu, son cümleyi bitirirken yazıdan ayrılmanın acısıyla üzülmeli.
             Bilgi, belge, mantık ve inanç hâkim olmalı böyle yazılara. Ayrıca üslup, estetik, engin bir ufuk, dinamik bir düşünce hep göz kırpmalı okuyucunun yüzüne. Dolgun ve olgun bir yazının misyonudur bu dediklerim.
            Olgunluğunu tamamlamak için yazar, böyle kalemler. Kalem ehli, kalemi diktiği an, niçin yazacağını bilmelidir ilk önce.           
Bir problemi çözmek, ya da çözüm önerilerinde bulunmak için yazmalı yazar. Yoksa kalemin boşluğa düşmemesi hiçtendir, böyle anlarda.                                  
Doğruyu, hak ve hakikati yazacağına dair kalemin üstüne şemin edilmeli birde. Ne para için, ne keyif için, ne de şöhret için yazmalı üstüne yemin edilen kalem. Böyle olmazsa; bu, kalem için en yıpratıcı bir yoldur. Yazar, geçici şeylerin peşinde değil, kalıcılığın ipine düşmelidir cümleleri sıralarken. Ona göre seçmeli mürekkebinin rengini.  Çünkü olgun bir yazar için yazmak; sonsuzu istemek, sonsuza uçmaya talip olmaktır, benim bildiğim.
Sonsuza talip olan yazar, asla keyfe, şöhrete, servete tenezzül etmez. O halde üstüne yeminle başlanan kalemin ve mürekkebin edebi ve ebedî bir emeli olmalı… Bu, ebediyet âlemine ve Allah'a katıksız imanla olur. 
Kendini bunun dışında hisseden kalem ve mürekkep kâinatı ve insanı manasızlaştıran bir şeytan büyüsüne kapılır. Bu büyüden kurtulamayan kalem ve mürekkep, kendini keşfedip içinde saklı bulunan kâinatı asla göremez. İnsan olarak; varlığında gizlenmiş ihtişamı ve düzeni kavrayamaz. Yazı böyle olunca; şöhret ve servet anlamını yitirip gider. 
Üstüne yeminle başlanan kalem, mürekkep ve satırlar, ebediyeti yazarsa âbideleşir. Kalem ve mürekkep abideleşme sırrını kavramamışsa yuh olusun böyle satırlara. Yuh olsun o harcanan zamana ve beyaz sayfaları bulaşık suyuyla boyayan mürekkebe.
Öyleyse ebediyete talip olan bir yazar, salim düşünce ile sanatı kalemle buluşturmalıdır. Üstüne yemin edilen kaleme, mürekkep ve satırlara göre yazmak; bir mukaddes eylemdir. Çok büyük bir inşa ve ifşadır. Var olsun bu duygularla yazan kalem ehli insanlar.
Yazar, kul ve kül olabilme hasretiyle; kalemse, hâlin ve âtinin tanığı olarak geleceğe sırat köprüsü olma hasretiyle bir kıvılcım olmalı edep ve ebediyete arzu duyan okuyucusunun beyninde. 
Dikkat edin dostlarım; kalemin ucuyla satırların üzerinde yaptığınız yolculukta Cennet'e girmek de vardır, Cehennem'e düşmek de...