Anadolu insanın yapısı çok farklıdır. Hele de köylü ise.
Köylerin tarım ve hayvancılığa dayalı bir ekonomisi vardır. Toprak önemlidir.
Toprak; zahmettir, alın teridir, emektir ve yerine göre eziyettir. İnsanlar ise çalışmaya mecburdur. Böyle bir ortamda çocuk olmak belki daha da zordur.
Çocuklar gün boyu akranları ile beraber olup oyunlar oynasa da bazen bir diğerinin evine de giderler. Çocuk kalbi temizdir… Masumdur… Hilesi, desisesi olmak çocukların... Her zaman doğruyu söylerler. Onun için “Çocuktan al haberi” denilmiştir belki de…
…
Sosyal medyayı bilirsiniz. Yazılı, görüntülü veya fotoğraflı paylaşımlar olur. Bunların büyük çoğunluğu ya mizahidir, ya da öylesine yapılmış paylaşımlardır. Ancak aralarından bazıları vardır ki “İnsanın içine oturur” tabiri caizse.
Sosyal Medya'da Semra Şimşek adıyla bulunan bir arkadaşın kısa bir video paylaşımı düşündürdü beni. Çocukluğuma gittim. Yani tam 60 sene öncesine yani.
Kendi tasarladığı oyun, hayatın ta kendisiydi. Tabii bunu yaşamayanlara izah etmek oldukça güç günümüzde; hele de şehirde yaşayan bilgisayar ve kalorifer çocuklarına... Bilmediği bir tarafa anlayamaz.
Biz bundan yarım asır önce arkadaşlarımızın evlerine giderdik. Gittiğimizde bazen sofra kurulurdu. Çocukluk bu ya biz de o sofrada olmak isterdik. Ev sahibi bize teklif eder, en az iki teklifi geri çevirir sonra “Madem ısrar ettiniz geleyim bari” der gibi yanaşırdık yer sofrasına. Karnımız tok olsa bile o sofrada oturmak ve arkadaşımızla birlikte aynı kaba kaşık sallamak hoşumuza giderdi.
Daha sonra ev sahibi sofrayı kaldırır, cebimize kuru yemiş veya elma armut gibi meyveler koyar bizi evimize yollarlardı. Hatta bazı komşular cebimize yumurta koyduğu bile olurdu. Bazı teyzeler de yediğimiz yemeklerden bir “çıkın” hazırlar “Komşuluk hakkı” diye bize verir eve götürmemizi isterdi.
Eskiden güzel komşular vardı…
Nadirattan da olsa misafir sevmeyenlerin olduğunu duyardık. Ancak anlam veremezdik. Hele sofra kurulmadan önce çocukları “Annen seni merak eder evinize gidin!” diyenler de olurdu. İşte orada bulunan çocuğun ruh halini düşünebiliyor musunuz?
Değerli Semra Şimşek Hanımefendi kendinin de rol aldığı küçük oyunda sofra kurulurken eve gönderilen bir çocuğu mükemmel canlandırdı. Hem hüzünlendik hem de o günlere gittik. Hele sofra kurulurken ve yemekler ortada dururken ev sahiplerinden “Hadi sen eve git annen seni bekler” cümlesi karşısında bir çocuğun ruh halini değme sanatçılar taş çıkartacak kadar güzel oynadı.
Misafir çocuğun ev sahibi olan arkadaşına “Ben eve gidiyum!” derken ki halini hiç unutmam. Giderken sofradaki yiyeceklere bakıp iç çekmesini, aklının bir yanının orada kaldığını biraz uzaklaşınca “Anneme selam söölim mi?” demesi manidar. Hele, tam çıkarken bir çocuk edası ile “Börek mi O?” dedikten sonra “Annem de yapacak!” ifadeleri o günleri yaşamış biri için oldukça hüzünlüydü. Bir erkek olarak oldukça “Sulu gözlü” sayılırım. Belki şiirle de meşgul olduğumdan. Gördüğüm o küçük oyun bizlere çok ders veriyordu…
Bu konuyu yazıp yazmayacağına dair kendisinden müsaade istedim. Rızası olduğuna dair verdiği cevap üzerine daha önce planladığı yazıyı değil de yukarıdaki yazıyı yazdım. Semra Şimşek Hanımefendiye çok teşekkür ederim.
Maalesef yazı için yerimiz azaldı. Belki farklı boyutu ile bu konuyu yine kaleme alabiliriz. Şimdilik burada bitiriyoruz. Bütün temennim insanın insana muhtaç olmaması. Mümkün mü bilemem. Biz yine güzel temennilerde bulunalım. Kötülükler tamamen sona ermese bile belki azalır…
Not: Metindeki karşılıklı konuşlara “Ordu ağızı” iledir. Çünkü Semra Şimşek “Köylü kızı Semra” olarak da bilinir.