Melekler ve kelebekler hep vardır hayatımızda. Kelebekler herkesin zannettiği gibi yalnızca baharda ortaya çıkmaz. Onlar yanı başımızda hep uçar. Her saniye ömrümüzün çok kısa olduğunu ve zamanı çok iyi değerlendirmemiz gerektiğini fısıldarlar kulağımıza.
Melekler ise bizi kötülüklerden uzaklaştırmak için sürekli bir gayret içindedir. Herkesin koruyucu bir meleği vardır. Onları göremesek de çoğu zaman hissederiz.
Aslında hayatımızı dengede tutan melekler ve kelebeklerdir.İki dudağımızın arasında, iki kalbin arasında ve iki dünya arasında…İşte
Ümmiye Yılmaz Erçevik, Aşk Melekler ve Kelebekler isimli kitabında bu iki kavram için bizde bir farkındalık yaratma çabası içine girmiş.
Aşk Melekler ve Kelebekler, Ümmiye Yılmaz Erçevik`in Anastasia isimli romanından sonra Uğur Tuna Yayınlarından çıkan ikinci kitabı.
Yazar, bu kitaptaki hikâyeleri sosyal sorumluluk bilinci içinde kurgulamış. Akıcı, kolay anlaşılır, gereksiz ayrıntılarla okuru sıkmayan hikâyelerin her parçası hayatımızdaki köşe taşlarından izler taşıyor.
Hikâyelerde tesadüfler önemli yer tutar. Hikâyelerin sonundaki merak duygusu, okuyucuyu da olayın içine çekme, fikir yürütme ve hayal jimnastiği yapma anlamında iyi kullanılmış bir tekniktir.
Neredeyse kitabın tamamında gözlemci bakış açısı kullanılmış. Yazar; olayları, kişileri ve çevreyi iyi gözlemleyebilen zihninde onların fotoğrafını iyi çekebilen bir fotoğrafçı hassasiyetiyle kurgulamış bütün öyküleri
Kitapta hayatın her anından kesitler bulmak mümkün.
Bazen Pasaklı`nın gözlerindeki sıcacık samimiyete dalar, ısınırsınız.Polisiye hikâye gizemi birçok hikâyede rastlanan bir durumdur.
Dilan`ın hikâyesinde töre cinayetlerine yeniden kahredersiniz ve hangi çağda yaşadığınızı yeniden sorgularsınız. Elinizden bir şey gelmediği için kahrolursunuz.
Sinan`ın hikâyesinde bir yetimhane yalnızlığında kayboluverir ruhunuz.
Beni duyuyor musun? hikâyesi telefonun icadını anlatan sosyal mesajlarla dolu bir parça.
Ya Mustafa! O karagözlü zavallı çocuk! Kanayan yara Suriye… Ve her gün onlarcası insanların gözü önünde ölen Mustafalar.
Bu hikayede bir yandan insanların hayatta kalma mücadelesi anlatılırken diğer yandan bombaların ortasında yaşanan aşk ve dram anlatılmış. Hangi savaş aşkı engelleyebilmiş ki?Özellikle Tılsım, üzerinde durulması gereken en önemli hikâye. Bu konu roman olarak işlenseydi çok güzel bir roman ortaya çıkabilirdi. Kraliçe Medusa`nın hüzünlü aşk hikayesi büyülü bir şekilde egzotik mekan tasvirleriyle anlatılmış. Bu hikayeyi okuyunca Şahmeran efsanesi geliyor aklımıza. En büyük yılanın adının Kaşmeran olması da telaffuz bakımından Şahmeran`ı hatırlatıyor. Bu hikâye ile büyülü bir yolculuğa çıkıyorsunuz.
Ve diğer hikayelerin hepsinde ayrı bir yolculuk, ayrı bir soluk…Bu kitabın en sevdiğim cümlesi, belki de bana göre özeti: “Bazen görünmeyeni sevmek, insana görüneni kaybetmekten daha az acı verir.”Yürek sesiniz daim olsun Ümmiye Yılmaz Erçevik…