Aşkın dili, kendincedir. Ve aşk; gönül kulağına seslenir. Hangi dilde söylendiği önemli değildir.
Doğru yol… Sırat-ı müstakim…
Yol ki, doğru ola, insana ışık saça…
Uzun ince bir yoldur, önümüzde…
Bak, şu üstünde otlar bitmiş mezarlara! Dün, bunların içindekiler de bizim gibi yiyor, içiyor, geziyordu. Şimdi toprak örtmüştür ve otlar boy vermiş üstlerinde. Değdi mi kötülük yapanların kötülüğü? Kötülük yapan eller şimdi ateşlerinin daha bir harlanması için kendi ateşlerine odun atıyor. Vah vah! Elleri, ayakları şimdi onların aleyhinde… Unutmuşlardı, asıl yurtlarının Âhiret yurdu olduğunu. İyice kulak verirsek mezarlarına; 'Sizler unutmayın ve nefes devam ederken iyilik yapın dostlarım!' diyorlar. Ve Yunus'un bir âşık-ı dilbestesi ne güzel önümüzde:
'Kimi yiğit, kimi koca; kimi vezir, kimi hoca
Gündüzleri olmuş gece; buncalayun çoklar yatar.
Doğru varırdı yolları; kalem tutardı elleri
Bülbüle benzerdi dilleri; danışman yiğitler yatar.
Atları izi tozulu, önleri tabıl buzulu
Ele güne hükmü yazılı; şu muhteşem beyler yatar.
Düzağa düşmüş tenleri, Hakk'a ulaşmış canları
Görmez misin sen bunları; nöbet bize gelmiş yatar.
Esilmiş inci dişleri, dökülmüş sarı saçları
Kamu bitmiş teşvişleri emr ü nemde ermiş yatar.
Gitmiş gözünün karası, hiç işi yoktur durası
Kefen bezinin paresi; sünüğe sarılmış yatar.
Yunus, gerçek âşık isen mülke süret bezeme-gil
Mülke suret bezeyenler kara toprak olmuş yatar.'
…
Hay bre Yunus! Ne tatlı şeyler yüklemişsin diline! Şu mezarlıkları ziyarete gelen yığınca insan, ah bir duyabilse nefesini!
Ne söyleyeyim, işte en etkili nasihat ve hakikat bizi bekleyen ölümdür dostlar! Şu mezarlık toprağında yatan tenlerdir konuşan. Gayri, söze hacet var mı? Büyük ibret gözümüzün önünde... Söze hacet var mı, gayri?