Aybastı'dan çıktık yola. Hedefimizde Tokat ilinin Reşadiye ilçesi var.
Şehir ziyaretlerimin ardından; nereye gideceksem vatandaşlardan bir yol tarifi alırım. Şimdi bana “Telefonunda navigasyon yok mu?” diyecek olsanız da makinenin gösterdiği tarif insanın tarifine hiç benzemiyor.
Bir yerde nereye nasıl gideceğinize dair soru sormuşsanız alacağınız cevap ayrıntılı olup bazı faydalı uyarılar da alabilirsiniz. Nihayetinde muhatabınız insandır.
Ben de Ordu'nun Aybastı ilçesinden, Tokat'ın Reşadiye ilçesine gitmek için bulunduğum ilçede çalışmalarımı bitirip yola koyuldum. Tabii yol tarifi sorduğum kişiler bana lüzumlu izahatı yaptılar. Bu tarifler arasında “Şu kadar gittikten sonra önüne şu çıkacak, daha sonra yol ikiye ayrılacak, ırmağı görünce mümkünse birine sor” gibi açıklamalar muhatabız ile sizin aranızda bir ünsiyet teşekkül ettirir ki bu samimiyetin sıcaklığını yol boyu unutmazsınız.
Aybastı'dan yola çıktıktan sonra yoldaki mavi tabelalar sizi yönlendirmeye başlıyor. Ancak bazen o mavi tabelalar arasındaki mesafe sizde bir tereddüt hali meydana getiriyor ki yabancı bir yerde tereddüttün ne kadar can sıkan bir şey olduğunu çok kişi bilir.
Mevsimin yaz olması iki yanımın da yeşilliklerle dolu olan bir güzergâhtan yol almam gibi tabii bir şey olamaz. Ayrıca yeşil ile Karadeniz kelimesi birbirine en uyumlu kelimelerden. Tabii maviyi de unutmamak lazım.
Sağım solum yeşil, üzerim beyaz bulutlarla süslenmiş mavilik, arabamda Neşet Ertaş'ın sazı mı sözü mü daha anlamlı olduğu kararına varamadığım eserleri eşliğinde yola revan olduk.
Yer yer yol çalışmaları münasebeti ile yollarda bulunan mucurlar otomobilin hız kontrolünü iyi ayarlamak lazım olduğunu akıldan çıkarmamak olduğunu biliyorum. Çünkü özellikle inişli yollarda frene hafif bile dokunsanız taşıtınız sizin istediğiniz yerden gitmiyor. Bu da büyük bir tehlike arz ediyor.
Bir yandan Neşet Ertaş, diğer yandan uçsuz bucaksız gökyüzü, sağda ve solda ağaçlar ve kurulan hayaller eşliğinde yola devam ediyorum.
Bu arada uzaktan bir yerleşim yeri görünüyor. Önce çok büyük bir köy olduğunu düşünüyorum. Yaklaştıkça bazı yerleri görüş alanından çıkıyor. Ancak acaba gideceğim yer burası mı diye düşünürken hemen sapıveriyorum oraya.
Her ne kadar yanlış bile olsa nasılsa devam etmek için güzergâh belli.
Yerleşim yerine girdiğimde oranın Reşadiye olmadığını ancak Reşadiye'ye daha ne kadar yol kaldığını da bilmiyorum. Otomobili ile bulunduğum yerin içinden geçerken bir işle uğraşan birkaç vatandaşa buranın neresi olduğunu soruyorum. Aldığım cevap “Bereketli Beldesi” oluyor. Uzaktan çok büyük ve düzenli göründüğü için acaba Reşadiye burası mı diye tereddüt edince sapmış olduğum bu beldeyi de görmüş oluyorum.
Sonra vatandaşlara “Reşadiye nerede?” diye sordum. Aralarından biri “Siz yanlış gelmişsiniz ama buraya saptığınız yolu devam edin” dedi. Kendilerine teşekkür edip tam yola devam edecekken bir ikaz daha geldi bana yolu tarif eden kişiden. Bana “Ana yola çıkınca biraz dikkatli gidiniz çünkü yollara mucur döküldü” diye bir açıklama yaptı.
Ben hep bu ülkeyi neden seviyorum diye sorardım kendime. İşte böyle güzel insanların varlığı sevdirdi bana ülkeyi. Hiç tanımadığı birine yardım ediyordu. Hem de yardım ettiği kişinin güvenliği için.
Masum Anadolu'nun o güzel insanları var olduğu müddetçe ülkemin geleceğine umutla bakıyorum hep. Her ne kadar bazen yeisse düsem de bu insanlar ruhuma umut aşılıyor.
Ve bana verilen bilgiler eşliğinde ve Neşet Ertaş'ın da aramıza katılmasıyla yola revan oluyorum. Sonraki durak belli ki Reşadiye olacak.
Teşekkürler Bereketli vatandaş. Sayılarınız hep artsın olur mu? Çünkü sizin gibiler var oldukça istikbale umutla bakabiliriz. Her zaman ilim ve para sahibi olmak üstün olmak demek değildir. İrfan ve gönül sahibi olmak da çok önemli.