Tatile giderken kendimce bir okuma listesi yapmış ve bu listeyi siz değerli okurlarımla paylaşmıştım. Bir nevi söz vermiştim. Verdiğim söze riayet etmeye azami gayret sarf ediyorum.
Tatil; sadece gezmek tozmak, yemek içmekten ibaret olmamalı. İnsan pek ala bunları yaparken de kitap okuyabilir. Kitap okumanın yeri ve zamanı olmamalı. Kitap, her daim, her yerde okunabilir. Ben de öyle yaptım. Kitap okumak için yer ve zaman aramadım.
Şimdiye kadar söz verdiğim kitaplardan beş tanesini okudum. Sırasıyla sizlere okuduğum kitaplardan bahsedeceğim.
Bu yazımda konu edindiğim kitap, yaşayan ünlü hikâyecimiz Mustafa Kutlu'nun yeni yayınladığı “Başkanın Adamları” adlı eseri.
Kitap 2024 yılının mayıs ayında yayınlandı. Her zamanki gibi Dergah Yayınlarından çıkmış. Tamamı 189 sayfa. Yazı büyüklüğü gözü yormuyor. Orta büyüklükte (12 punto) olması okumayı kolaylaştırıyor.
Eserin adı siyasi bir gönderme gibi duruyor. Gizemli bir çağrısı var. Bu da merak unsurunu kamçılıyor. Okuyunca öyle olmadığını anlıyorsunuz. Buradaki başkan, ufak bir Anadolu kasabası olan Çamlıpınar'ın çalışkan, dürüst ve değişmez reisi Şemsettin Bilen, adamları ise yardımcıları. Başkan ve adamları iyi niyetle kasabalarına hizmet etmeye çalışan müspet insanlar.
Kasaba, taşra, Anadolu, köy, mahalle deyince edebiyatımızda ilk akla gelen isimdir Mustafa Kutlu.
Çamlıpınar, çok güzel bir yerdir. Burada herkes birbirini yedi ceddine varıncaya kadar tanır, bilir. Kimsenin birbirinden saklayabileceği bir şey mümkün değildir. Başkan, başkanlığı bırakmak ister ama halk bıraktırmaz. Başkan, başkanlıktan bıkmış, mebus olmak istemektedir. Kendince bunun yolu ses getirecek bir etkinlik yapmaktır. Başkan, adamlarıyla birlikte “Çamlıpınar Et ve Süt Festivali” düzenlemeyi kararlaştırır. Eser, bu festival etkinlikleri etrafında gelişir ve ilerler. Festival, sonrasında kontrolden çıkar, boğa festivaline dönüşür. Boğalar, kontrolden çıkarak tozu dumana katar. Eser de burada biter. Başkan Şemsettin Bilen, mebus olmuş mudur, bilinmez. Yazar, belki devamını yazar da bizi meraktan kurtarır.
Yazar, öteden beri bildiğimiz fikirlerini , sütün içindeki yağ gibi, eserin tamamına sindirmiş. Fikirlerini kahramanlar üzerinden okuyucuya çok güzel aksettirmeyi biliyor.
Yazar, ata tohumu kullanmanın önemine, tarım toplumu ve makine toplumundaki farklara, gelenekten moderniteye, insanı tanımanın zorluğundan, bitli akasyalar yerine çınar ağacı dikmenin gerekçelerine kadar pek çok konuyu yedirmiş hikâyenin içine.
Kutlu, okurunu unutmaz, onun dikkatini hep canlı tutar. Ona ara ara sorular sorar. Bazen bu soruları cevapsız bırakır, bazen de kendi cevaplar. Onun kullandığı bu samimi dil okuru hiç sıkmaz, sanki yazar güler yüzüyle karşımızda duruyor ve bizimle sohbet ediyormuşuz havasına kapılırsınız.
Kutlu deyince ilk akla gelen kavramlardan birisi “dava”dır. O, tam bir dava adamıdır, bütün hayatını davasına adamış ve öyle yaşamış bir insandır. Bu eserinde de: “Bir davayı berbat etmek istiyorsan onu kötü bir şekilde müdafaa et, kendiliğinden çöker” sözleriyle hassasiyetini dile getirmiştir.
Yazar, eserin bir yerinde : “Her şeyin düzelmesi, evvele insanın kendisinin düzeltmesine bağlıdır” diyerek asıl mesajını veriyor. Ben de diyorum ki insanı düzelt ki cemiyet düzelsin. İyi yetişmiş bir insan dünyalara bedeldir.
Yazar, çok iyi bir gözlemcidir. Çoğu insanın göremediğini görür. Sadece bakmaz, aynı zamanda görür. Eser, gözlemci bakış açısıyla yazılmıştır.
Yazar, kültürü de ihmal etmez. Kasabada bir de şiir etkinliği düzenler. Şenlikte Ümit Sezer'in şiiri birinci olur. Eser bu şiirle biter. Eseri şiirle bitirmek farklı bir haz veriyor insana.
Tavsiye ederim. Kitapseverlere, keyifli okumalar diliyorum.