Bugün, 30 Nisan 2024 Salı

Selim EROĞLU


BİLMEMEK DAHA HAYIRLI

BİLMEMEK DAHA HAYIRLI


 

 Bir televizyon kanalında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’a rastladım. Gündeme dair, program yapımcısının sorularına cevap veriyordu.

   İbrahim Kalın, aynı zamanda kitapları olan önemli bir yazar ve düşünürdür. Entelektüel birikimi geniştir. Bu yönüyle kendisini takip eder ve okurum.

   O da çoğumuz gibi koronavirüse yakalanmış. Yeni atlatmış. Ayağının tozuyla programa çıkmış.

   Programcı, nezaketen “geçmiş olsun, Allah bir daha göstermesin” şeklinde temennilerde bulundu. Ardından, benim de çok maruz kaldığım meşhur soruyu sordu. “Kimden, nasıl bulaştığını biliyor musun?”

   İbrahim Kalın, “kimden, nasıl bulaştığını bilmiyorum. Çok yoğun çalışıyorum. Bilmem de mümkün değil” şeklinde cevap verdi.

   En üst seviye de insanlar bile bu illete yakalandığına göre koronavirüs uzun süre daha hayatımızın ayrılmaz bir parçası olacak gibi gözüküyor. En iyisi uzmanların ve yetkililerin belirlediği kurallara uymak. Bu, hem bizim sağlımız hem toplum sağlığı açısından çok önemli.

   Programda dikkatimi çeken en önemli şey sorulan soru: “Kimden ve nasıl bulaştı?”

   Koronavirüs geçirmiş ve atlatmış birisi olarak bana da en çok sorulan soru bu oldu. “Kimden ve nasıl bulaştı/kaptın?”

   Televizyoncuyla  halkımızın sorduğu soru aynı ve ortak. Bu süreçte sorulan her soruya samimiyetle cevaplar verdim. Önemine binaen bir kez de buradan cevap vermenin faydalı olacağı kanaatindeyim.

   Bütün araştırmalarıma ve iz sürmelerime rağmen virüsü kimden ve nasıl kaptığım hususunda bir bilgiye, bir ipucuna rastlayamadım. Doğrudan virüsü şundan şu şekilde kaptım diyemem.

   Sonradan bunun moral açısından hayırlı bir şey olduğu kanaatine vardım.

   Bu süreçte maskemi taktım, mesafemi korudum, temizliği de dikkat ettim.  Lakin sosyal hayattan ve bazı alışkanlıklardan kendimi soyutlayamadım. Toplu yerlerde bulundum, düğünlere gittim, cenazelere katıldım. Tanıdıklarımın iyi gününde de kötü gününde de yanında bulunmaya çalıştım. Biliyordum ki, sevinçler paylaştıkça çoğalır, acılar paylaştıkça azalır. Başa gelmeyince bilinmiyor ve ciddiye alınmıyor. İtiraf edeyim “nasılsa bana bulaşmaz” düşüncesindeydim.

   Meğer yanılmışım. Bu işin ihmale gelir tarafı yok. Çember oldukça daraldı. Her an, herkese, bir şekilde bulaşabilir, bulaşıyor da. İnsan, benim gibi nereden geldiğini anlayamıyor. Akla gelmedik iş olur başa gelmedik iş olmaz.

   Sonradan, kimden, nasıl kaptığımı bilmemek, bende büyük bir moral kaynağı oldu. Bilseydim elime ne geçerdi?  Koskoca bir hiç. Belki de içimde birilerine karşı suçlama hâsıl olacaktı. Onlara karşı iyi gözle bakamayacaktım.  Çünkü sordum, soruşturdum, virüsü kimden kaptığını bilenlerin içi hiç de rahat değil. “Bile bile bu virüsü bana niye bulaştırdın”  modundalar.

   İyi ki bilmiyorum. Yoksa ben de aynı düşüncelere kapılabilirdim. Hem hastalık kap hem düşman kazan! Olacak iş değil.

   Diğer sevindirici tarafı, bildiğim kadarıyla benden de kimseye virüs bulaşmamış olması. Nerden biliyorum derseniz, yakın çevremden ve aile efradımdan biliyorum. Çünkü aynı çatı altında on dört gün karantinada kaldık, çok şükür hiçbirine bulaşmadı.

   İbrahim Kalın’a katılıyorum. Bu illet virüsün kimden, nasıl bulaştığını bilmemek, bilmekten daha hayırlı.

   Tabi en iyisi hiç kapmamak.  Siz, siz olun hiç kapmayın