Selim EROĞLU

Tarih: 20.06.2024 14:59

BİR ZAMANLAR HAVUZ BAŞINDA…

Facebook Twitter Linked-in

 Yıllar önceydi. Belediyenin önünde havuz başında üç öğretmen arkadaş oturmuş hem çay içiyor hem havadan sudan sohbet ediyorduk.
   Öğretmenlerin mevzuları genelde bellidir. İsteseler de kapsam dışı konuşmalardan pek hazzetmezler. Konu döner dolaşır sadede gelir. Çünkü bir kabın içinde ne varsa dışına da o sızar. Sirke kabından dışına bal sızdığı görülmemiştir.
   Yaz tatiline yeni girmiştik. Mevzu tatil üzerineydi. Tatilde ne yapacağımızdan ziyade çocuklarımızın bu zamanda neler yapmaları üzerinde duruyorduk. Çünkü hepimiz çoluk çocuk sahibi insanlardık. Kendi çapımızda sorumluluğumuzun idrakinde olan eğitimcilerdik. Teorik bilgimiz çoktu. Bu konularda çokça fikir yürütmüşlüğümüz vardı.
   Çaylarımızı yudumlarken, elinde derme çatma boya sandığı, güler yüzlü bir çocuk geldi yanımıza. Munis sesiyle “isterseniz ayakkabılarınızı boyayabilirim Hocam” deyiverdi. Bu çocuk, Anadolu Lisesinin ortaokul kısmından öğrencimdi. O zamanlar lisemizin ortaokul kısmı da vardı. Henüz 11-12 yaşlarındaydı. Okullar kapanmış ve öğrencim kendince tatil yapmaya başlamıştı.
   Öğrencimin yaptığı işten en azından bizim karşımızda, utanmamasına, sıkılmamasına sevindim. Memnuniyetle ayakkabılarımı, gerekmemesine rağmen, boyattım. Arkadaşlarım da beni kırmayarak ayakkabılarını boyattılar. Haliyle üç ayakkabıyı peş peşe boyamak epey zaman aldı. Bu esnada muhabbet etmeye bilhassa çocuklarımızın tatili nasıl değerlendirmeleri gerektiği hususunda ali fikirlerimizi sorgulamaya devam ettik.
   Ayakkabılarımız gıcır gıcır olduktan sonra Kaan'ın hak ettiği ücreti ödeyip gönderdik. Kaan, yeni müşteriler aramak üzere ufka yelken açtı.
   Döndük kendimize. Arkadaşın biri, Kaan'ın soğukkanlılığını, özgüvenini, mücadelesini çok yerinde buldu. Diğeri, Kaan'ın yaptığının pedegojik açıdan doğru olmadığını, çocuk yaşta çalışmasının insan haklarına aykırı olduğunu yüksek perdeden dile getirdi.
   Benimse her zaman olaylara farklı yaklaşımlarda bulunduğumu bilirdi arkadaşlar. Sen ne diyorsun diye sordular.
   Arkadaşlar dedim, hangimiz  bu yaşlarda çalışmadık. Hepimiz köylü çocuğuyuz. Doğduğumuzdan beri bağda bahçede çalıştık. Hayvan güttük, fındık topladık, odun kestik, çapa kazdık, çocuk baktık, ekmek almaya gittik, babamıza bakkalda yardım ettik, garsonluk yaptık, muavinlik yaptık. İş seçmedik. Ne iş verilirse yaptık. Ayrı bir bütçemiz de olmadı. Tercih hakkımız yoktu. Bütün bunlar, okumamıza, derslerimize mani olmadı. Hepimiz birer başarılı öğretmeniz. Bilhassa derslerde öğrencilerimiz bizleri can kulağıyla dinliyorsa bu çok yönlü hayatımızdan dolayıdır.
   Göreceksiniz Kaan, bu azmiyle, bu özgüveniyle ileride çok iyi yerlere gelecektir. Muhtemelen, başarılı bir işadamı olur. Bizim üzerinde titrediğimiz kendi çocuklarımızsa ellerinde kocaman üniversite diplomalarıyla Kaan'ın kapısında iş talebinde bulunuyor olurlar. Kaan da İnsan Kaynakları Müdürüne yönlendirerek içlerinden seçme yapar. Manzara bu.
   Şimdi tez elden biz de birer boya sandığı alalım. Çocuklarımızın eline verelim. Çıksınlar bu yaz tatilinde Kaan gibi boyacılık yapsınlar diye son teklifimi yaptım.
   Arkadaşlar teklifin çok güzel de biz bunu hayatta uygulayamayız. Biz istesek bile anneleri, kendileri istemez. Biz bu bariyeri aşamayız, dediler. Fikir bana aitti ama ben de malum sebeplerden uygulayamadım.
   Aradan yıllar geçti. Kaan'la karşılaştık. Kaan beni yanıltmamıştı. O günkü tespitim doğru çıkmıştı. Kaan, üniversiteyi bitirmiş, kendi çapında başarılı bir işadamı olmuştu. Helalinden bol kazanç elde ediyordu. Geçmişini unutmamış, gariban babası olmaya devam ediyordu.
   Sizin çocuklar ne yapıyor hocam dediğinde “koca koca üniversite bitirdiler, maaşlı iş kovalıyorlar” diyebildim.
   Bırakın çocuklarımız, hem okusunlar hem çalışsınlar hem de tatil yapsınlar. Pek ala çalışarak da tatil yapılabilir. Tatil, hayata ara vermek değildir. Tatil, hayatı renklendirmektir, hayatı daha faal hale getirmektir. İnsanoğlu için ancak çalıştığının karşılığı vardır.
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —