17 Aralık, ünlü mutasavvıf Mevlana´nın ölüm yıldönümü.
Bizim kültürümüzde kişinin ölümü kutlanmaz, ancak yâd edilir. Fakat, Mevlana bu anlayışı kendisi için değiştirmiş. Benim ölümümüm direkt yad etmeyin demese de ölümümden dolayı üzülmeyin, gözyaşı dökmeyin demiş. Hatta bilâkis öldüğüm için sevinin demiş. Çünkü ben öldüğüm için seviniyorum, demiş. Bu anlayıştan olsa gerek ölümüne düğün gecesi anlamına gelen ´´şeb-i aruz´´ demiş.
Her yıl, büyük bir sevinç ve mutlulukla şeb-i aruz törenleri yapılıyor.
Mevlana ölümü bize çok cana yakın, çok sevimli göstermiş. Ona göre ölüm bir ayrılık değil bir kavuşmadır. En büyük, en hakiki maşuka kavuşmadır. Sevdiğine kavuşan hiç üzülür mü? Bu beşeri olarak da böyledir. Mecnun Leyla´sına kavuşunca mutlu olur. Leyla´ sına kavuşan mutlu olur da Mevla´sına kavuşan mutlu olmaz mı?
Biz, dünyasını değiştirenlere genellikle öldü demeyiz, Allah´ın rahmetine kavuştu deriz. Allah´ın rahmeti sonsuzdur.
Bu anlayıştan olsa gerek Necip Fazıl bir şiirinde ölüm hakkında şöyle diyor:
´´Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber,
Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber´´
Ölümü güzel görebilmek?
Her beşere nasip olmaz.
Her ne hikmetse biz günahkar kullar ölümden korkuyoruz.
Ölüm bize ürperti veriyor.
Oysa Allah hayattan önce ölümü yaratmış.
Mevlana, ölüm anı için yıllardır bu anı bekliyordum der gibi. Ne mutlu bana ki ölüyorum diyor.
Ölümden korkmayan insan bu hayattan da hakiki manada lezzet alır diye düşünüyorum.Çünkü hayatı anlamlandırarak yaşar.
Çanakkale´ ye gidenler için ?dönmeyi düşünmediler? diyoruz. Çünkü onlar için ölmek yok olmak değil, bilakis var olmaktı.
Bugünkü nesle çağdaş diyoruz. Ölüm hakikati karşısında biz çağdaş insanlar ne durumdayız?
Ölüm hakkındaki tavrımız ne?Mevlana´nın gösterdiği kahramanlığı gösterebiliyor muyuz?
Şahsen ben ?ölümden korkmuyorum, aynı Mevlana gibi düşünüyorum? desem doğruyu söylemiş olmam. Yaşadığım hayattan şüpheliyim. Bu hayatın hesabını verememekten korkuyorum. Sorarlarsa -ki muhakkak soracaklar- ne cevap veririm diye endişe içindeyim.
Bu tür düşünceler birazda bizim kendimize güvenimizin olmayışından kaynaklanıyor.
Mevlana kendine güvenmiş, ölüme meydan okumuş.
Var mı böyle cengâver?
Şahsım adına ?varım? diyemesem de tanıdıklarım var.
Rahmetli dedem 95 yaşında vefat etti.
Son zamanlarında her namazdan sonra ?Ey Allah´ım ben hazırım, bu dünyadaki vazifemi tamamladım, emanetini gönül huzuru ile teslim etmek istiyorum? diye dua ederdi.
?Ölümden de korkmuyorum? derdi.
Ben de nasılsa başka çaresi kalmamış, ondan böyle konuşuyor herhalde diye düşünürdüm.
Rahmet-i Rahman´a kavuşması da tıpkı Mevlana gibi oldu. Sessiz ve sakin. Bir kuş gibi.
Yaşadıklarımı ve olanları şimdi daha iyi anlıyorum.
Ne diyelim, öleceğiz, ölümden kaçış yok.
En iyisi Mevlana gibi ölümü tebessümle karşılayabilmek. İnşallah hepimize nasip olur.