Bugün, 19 Eylül 2024 Perşembe

Zeki ORDU


ÇAMBAŞI'NA ÇIKTIM ÇIRAM YANMADI

ÇAMBAŞI'NA ÇIKTIM ÇIRAM YANMADI


 Çambaşı Ordu ilinin Kabadüz ilçesine başlı bir yaylanın ismidir. 
Kabadüz Ordu'nun en çok efsanesi bulunan ilçesidir. Ancak konumuz bu olmadığı için, biz biraz coğrafi, biraz hissi açıdan ele alacağız.
Yaylalar, yazın en çok tercih edilen yerlerden biridir. Özellikle nem oranı yüksek olan sahil ilçelerinden biraz nefes almak için belli süre kalınan yerlerdendir. 
Son zamanlarda yayla turizminde bir gelişme olduğu için orada mukim vatandaşlar tarafından gelen misafirleri uzun süre orada tutmanın yolunu aramışlardır. 
Yaylara uğrayanlar arasında belli bir süre kalan olduğu gibi, günübirlik gelenler de hareketlenmelere sebep olmaktadır.
Bunlar herkes tarafından bilinen şeylerdir. Ancak işin farklı bir yanı daha vardır ki çok kişi bu tarafını düşünmez bile. 
Günümüzde ferdileşme öne çıkmış, kimse kendi rahatından başka bir şey düşünemez olmuştur. İster bencillik, ister egoizm, ister duyarsızlık deyin. Ben merkezli şahıslar ve cemiyetler, “diğeri” hakkında kafa yormazlar. 
Çambaşı'nı ziyaret edince bunları düşündüm. Yılın sadece üç ayında dışarıdan gelenlerin ziyaret ettiği bu yerlerde en az dokuz ay kendi yalnızlığı ile baş başa kalırlar.    Yaz biter, oralı olmayanlar geldikleri yere gider ve yaylalara ait obalar kendi sessizliğini dinlerler.
İlk defa bu ilçeye vardığımda aklımdan geçenler bunlardı. Mütevazı bir ilçenin meydanından hallice olan bu yerde ilk gördüklerim orada yaşayan insanlara ait işyerleriydi. Falan berber, filanca çay ocağı, bakkaliye ve diğer mütevazı işyerleri. 
Daha yerleşim yerine varmadan bir kalabalık karşıladı bizi. Çoğunluk oralı değildi.  Hepsi de Çambaşı'nı gezmeye gelmişlerdi benim de geldiğim gibi.  Günübirlikçiler, birkaç gün kalacaklar ve ebedi orada olanlar. Yaz aylarında obaya bir canlılık katıyorlardı. Pek ya sonra? İşte hazin olan da buydu. Gelenler kendilerince yeni bir yer görmenin heyecanı, bunaltmayan bir hava, aktif bir ortam ve huzurlu bir gün. 
Çekilen fotoğraflar, alınan hediyelik eşyalar, günübirlik çekilen ziyafetler ve ardına bakmadan oradan ayrılmalar.
Bütün bunları düşündüm. Yaz bitip, güz ile başlayan yalnızlık içinde Yayla Berberi İhsan, Bereket Bakkaliyesi Mahmut, Sağlam  Kundura ve Filanca çay ocağı…
He de o çay ocakları. Üç beş ihtiyarın evinden çıkıp zaten üç beş kişinin olduğu yerde çay ile sohbeti hem demleyip hem yudumlarken geçen zaman…
Peki oralı olmayanlar… Kısmetse seneye… 
Her gün yalnızlığı, gamı, neşeyi, umutları, hayalleri bir arada taşıyan insanlar.  Yani gönül sahibi olanlar.
Oradan ayrılırken bunları düşündüm. Gidenleri değil de kalanları düşündüm. İçime bir hüzün çöktü.  Öyle bir hüzün ki sanki bizi yalnız bırakmışlar gibi.
Sahi kim kimi yalnız bıraktı?
Görünürde yayladakiler yalnız kaldı.  Burası doğru. Ancak iyi düşünülürse gidenlerin de yalnız kaldı şeyler vardı. Ney miydi? Kendileri giderken muhabbet duygularını yitirdiler. Bunun da farkında değiller.
Sahi gidenler ne kaybettiklerinin farkında mı?
Bu sorunun cevabını vermek için gönül sahibi olmak lazım…