Günümüz hikaye yazarlarından Necdet Ekici, çeşitli dergilerde yazdığı öykülerini '' Çayın Soğudu Başkanım'' adıyla bu yıl içerisinde yayımladı.
Eser, 103 sayfadan oluşmakta ve içerisinde10 hikaye var. Yazar, dikkat çekmesi bakımından kitabına bu ismi uygun görmüş. İyi de yapmış. Ben de olsam öyle yapardım. Bu isim, meraklı bir okuyucu olarak başta benim dikkatimi celp etti.
Yazar, 1955 yılında Kahramanmaraş'ın Afşin kazasının Arıtaş kasabasında dünyaya gelmiş. 1979 yılında Samsun Eğitim Enstitüsünün Türkçe bölümünden mezun olmuş. Uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra emekliye ayrılmış. Eli kalem tutan öğretmenlerden olmuş. Çeşitli edebi türlerde yazsa da daha ziyade hikayeleriyle tanınmış. Bu zamana kadar 12 kitap yayımlamış. Kendisiyle bizzat tanışmasam da uzun yıllardır hikayelerini beğenerek ve severek okuyorum. Bundan önce, Yüreğimi Sana Bıraktım, Yüreğimdeki Cemre, Çolpan Yıldızı, Nazlı Senem , Bartıçay adlı hikaye kitaplarını okudum.
Yazar, adı geçen eserinde olay tarzında yazdığı hikayelerini bir araya getirmiş. Merak unsurunu çok iyi kullanmış. Olaylar gelişiyor ve beklenmedik bir sonla bitiyor. Bu özelliği ise hikayelerin okunmasını sağlıyor. Olaylar, okuyucunun kafasında kurguladığı gibi bitmiyor. Yazar, kurgulamayı çok iyi başarmış. Bu yönüyle Ömer Seyfettin'i andırıyor.
Yazar, doğup büyüdüğü toprakların folkloruna, edebiyatına, söz hazinesine, kültürüne, yaşayışına, inanışına oldukça hakim. Çok iyi gözlem yapmış. Gözlemlerini gerçekçi bir şekilde harmanlayarak hikayeye dönüştürmesini bilmiş. Bir nevi devrinin vicdanı olmuş. Bizim insanımızı yazmış. Sıradan insanları; davulcuyu, zurnacıyı, çaycıyı, aşçıyı, taklacıyı, palavracıyı, pazarcıyı… konu edinmiş. İnsanımızın siyasetle, bürokrasiyle olan münasebetini ironik bir tarzda ele almış.
Çayın Soğudu Başkanım da böyle bir hikaye. Halkı tanımayan, halka tepeden bakan, halk gibi yaşamayan, lakin onun oyuna talip olan bir politikacının düştüğü gülünç durumlar ele alınmış. Yazar, iki tip politikacıyı karşılaştırmış. Biri var, bol vaatte bulunuyor fakat halkın içtiği çayı bile içmeye tenezzül etmiyor. Biri var, halk ne içerse onu hiç yüksünmeden içiyor. Halk gibi yaşıyor, tam bir halkçı. Halk, bol vaatte bulunanı değil, kendi gibi çay içen politikacıyı tercih ediyor. Halka rağmen halkçılık işe yaramıyor. Çayını içmemek için yalandan yere soğutan politikacıya itibar etmiyor. Çayını soğutana halk da soğuk bakıyor, soğuk davranıyor. Soğuk davranana sıcak davranmıyor. Tam aksine çayını soğutmayana sıcak muamelede bulunuyor. Böyle siyasetçiler için sandıkları patlatıyor.
Öyle anlıyorum ki halk bir politikacıya '' Çayın Soğudu Başkanım'' diyorsa burada bir gönderme vardır. Sen bizden değilsin, sen bizim gibi değilsin, öyleyse bizden sana oy çıkmaz , diye mesaj gönderiyordur.
Yazar, güzel Türkçemizi yine çok güzel kullanıyor. Bilhassa yöresinin kelimelerini, deyimlerini, telmihlerini, teşbihlerini, atasözlerini yerinde ve zamanında kullanmakta büyük ustalık gösteriyor.
Kitapta bu zamana kadar hiç duymadığım sözlere rastladım. Dağarcığıma çok şey kattım. Bunlardan bazıları dikkatlerinize sunmak istiyorum.
Oduncunun gözü omçada, dilencinin gözü çömçede olurmuş.
Çengi ölüsü çalgı ile kalkarmış ağam.
Çuvalınan değil haralınan oy verdik.
Ayağa değmedik taş, başa gelmedik iş olmazmış.
Dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelirmiş.
At, at oluncaya kadar sahibi de mat olurmuş.
Paran varsa cümle alem kulun, paran yoksa tımarhane yolun.
Harman döğen öküzün ağzı bağlanmaz.
Abdalın karnı doyunca gözü pabucunda olurmuş.
Verimli tarlaya bozuk tohum kar etmez.
Dedeye, babaya okuttuk; daha beter kokuttuk.
Zengin masalarında Tamara, Sulukule'de Dilara dediklerinden.
Anaya sormuşlar: '' Evlatlarından hangisini daha çok seviyorsun?'' O da cevap vermiş: ''İyileşinceye kadar hasta olanı, dönene kadar kayıp olanı, büyüyene kadar küçük olanı, ölene kadar hepsini.'' Ana işte…
Ben eseri hem zevkle okudum hem de çokça istifade ettim.
Okumayı sevenlere duyurulur.