Cemreler, ilkbaharın gelişini müjdeleyen; birer hafta ara ile önce havaya, sonra suya ve son olarak da toprağa düştüğüne inanılan ısı belirtileridir.
İlk cemrenin 20 Şubat'ta havaya düştüğü söylenir. Lâkin bu sene cemreler sanki rötar yaptı, bilinen vaktinde gelmedi. Geldiyse de biz hissetmedik. Aksine cemrelerin düştüğü söylenen günler, öncekilerden daha soğuk geçti.
İşte o günlerde, “Acaba bir 4'üncü Cemre daha var mı?” diye düşündüğümüz günlerde, kitapseverlerin içini ısıtan “Dördüncü Cemre” yayın hayatına girdi. Kadim dostum, Eğitimci Yazar Selim Eroğlu “Dördüncü Cemre” isimli ilk kitabını yayınladı. İmzalayıp bana da hediye etme nezaketini gösterdi. Kendisine teşekkür ediyorum.
Selim Bey ile ilk karşılaşmamız; kendisi Isparta Gönen'de, ben de Terme İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'nde görev yaptığım sırada gerçekleşmiş. Fakat ben o anı hatırlamıyorum. Kendisi anlattı da bilgim oldu. Sonra Terme Anadolu Lisesi'nde (sonraki adı; Bülent Çavuşoğlu Anadolu Lisesi) mesai arkadaşı olduk. Zamanla sadece mesai arkadaşı değil, iyi anlaşan iki arkadaş olduk.
Derken, Terme Bilgi Gazetesi'nde de birlikte yazmaya başladık. Köşe yazılarımı bir kitap halinde yayınlamam için beni hep teşvik etmiştir. Bunun sonucudur ki, gazetede yayınlanan köşe yazılarımdan oluşan 'Bakış Açısı' isimli ilk kitabımın basımını gerçekleştirdim. Sonra arkası geldi.
Teşvik sırası bana gelmişti. “Gazetede gayet güzel yazıların çıkıyor. Sen de onları bir kitap halinde yayınlamalısın” diyordum. Ancak bir türlü dileğim gerçekleşmiyordu.
2024 yılının son ayına geldiğimizde Selim Bey'in ilk kitabını yayınladığını öğrendim. Buna sevinmiştim. Sonra adıma imzaladığı kitabı aldım ve heyecanla okumaya başladım. Kitabı dört gün içinde okuyup bitirdim. Bugüne kadar hakkında yazamamış olduğum için özrümüm kabulünü dilerim.
Kitap, Aralık 2024'te Vova Yayınları tarafından yayımlandı. 236 sayfadan ibaret olan kitapta her biri farklı konularda 97 yazı bulunuyor. Yazılar, 2021 ve 2022 yıllarında Terme Bilgi Gazetesi'nde yayınlanan köşe yazılarından oluşuyor.
Yazılarını zaten gazetede okurdum. Kitapta yer verip de benim okumadığım, okuyamadığım bir yazısı var mıdır, bilmiyorum. Yazılar aynı olsa da kitaptan okumak farklı oluyor. Yazılar kitapta daha ciddi bir hüviyete bürünüyor. Bu anlayışla kitabı baştan sona tekrar okudum. Bu da gösteriyor ki Selim Eroğlu'nun yazıları, 'okunacak yazılar'dır.
Selim Bey, eleştirel ve tenkitçi üslûbu pek tercih etmez. Olaylara daha çok olumlu yönden bakar. Konu edindiği, hayatını yazdığı kişilerin hep iyi yönlerini öne çıkarmıştır. Bu sebeple yazılarını okuyan çoğu kimse, “Öldüğümde beni anlatan bir yazı yazılacaksa bunu Selim Eroğlu'nun yazmasını isterim” demiştir. “Çözüm Basit” başlıklı yazısında, “Halkımızın neredeyse tamamına yakını oruç tutuyor” demesi de bu iyi niyetinin bir göstergesidir.
O, önemsiz gibi görünen konuları bile; günlük konuşmalarında olduğu gibi, teşbihlerle, deyimlerle, atasözleri ile süsleyerek maharetle işlemiştir.
Dördüncü Cemre için, “Bir kaynak kitap, bir başvuru kitabı” diyebilirim. Neler hakkında bilgi yok ki? Ayasofya, Çamlıca Camisi, Taksim Camisi, Eyüp Sultan, Galata Mevlevihanesi…
Ya kişiler? Hepsini tanımasanız da birkaç isim vereceğim.
Eskimeyen Muhtar, Doktor Yaşar Abi, Unutulmaz Başkan Sezai Nevik, Terme'nin Vitrini Yusuf Öz, Üzerine Güneş Doğmayan Hacı Eşref, Dedem Sarı Hoca, Ortak Değerimiz Cüneyt Arkın…
Ben, makalelerden oluşan bir kitap değil sanki bir roman okudum. Ama yaşanmış ve akıcı bir roman. Yazılarının bazıları benim kitap çalışmalarımın konularına ait bilgiler de içeriyordu. Ben de bilgisayarımı açıyor ve rastladığım bilgileri yerlerine işliyordum.
“Tecrübeye Saygım Var” ve “Yerimiz Güzeldi” başlıklı yazıları, doğrudan benimle ilgilidir. Bunlardan “Tecrübeye Saygım Var” başlıklı yazısını okuyunca güldüm. Beni, yazısının konusu yaparak onurlandırdığı için kendisine teşekkür ediyorum.
Bir eser meydana getirmek, bir kitap yayınlamak kolay değildir. Bu gayretinden ve başarısından dolayı kendisini tebrik ediyorum. Devamının geleceğine inanıyorum.