Bugün, 23 Kasım 2024 Cumartesi

Zeki ORDU


ÇİLÂDER'DEN ÇAYBAŞI'NA

ÇİLÂDER'DEN ÇAYBAŞI'NA


 Yıl 12 Kasım 1982. İlk görev yerim Tirebolu. Beş yılın ardından önce Bitlis daha sonra da Ordu'nun Ünye ilçesine atandım. 
Çaybaşı ilçe değildi o zamanlar. Aradan geçen süre içinde ülkenin muhtelif yerlerinde yeni ilçeler kuruldu.  Bu ilçelerden biri de Çaybaşı idi. 
Fırsat bulduğum zamanlarda özellikle Karadeniz'e ait illerin ilçelerine seyahat eder, ilçe ile ilgili intibalarımı bir yere not ederim. Hakkında yazılı bir eser varsa okurum.  Böylece ülkemiz hakkında az da olsa malumat sahibi olmaya çalışırım.
En son Çaybaşı ile ilgili bir eser okumuştum.  Hocaoğlu Mehmet Karayalman imzasıyla çıkan kitabın takdim yazılarından biri de Çaybaşı ilçesinden M. Zeki  Saka. Kitap; “Çaybaşı Çiledâr Zaviyeleri Muallimhane Vakıfları” ismini taşıyor. 
Ben bu kitabı da okuduktan sonra bir vesile ile Çaybaşı ilçesini ziyaret ettim. Serde eğitimcilik de olduğundan, bazı eğitim kurumlarını da ziyaret ederdim.  Çaybaşı'na vardığımda önce Çaybaşı Halk Eğitimi Müdürlüğüne uğradım. 
Kurum Müdürü Murat Parlak ile tanıştım. Hem kurumun işleyişi hem de ilçe hakkında sohbet ettik. Bazı vatandaşların problemlerini kısa sürede çözmesi ve onlara yol göstermesi de eski bir idareci ve eğitimci olarak gözümden kaçmadı. Belli ki işine olan bağlılığı ve yaşadığı çevreye uyumu ve mesleki tecrübesi doğabilecek müşkülatları daha kolay çözmesine yardımcı olmaktaydı. 
Daha sonra Müdür yardımcısı Oktay Dellalbaşı ile de tanıştım. Bu arada Erzurum ve Konya üzerine de konuşmalarımız oldu. Kısa bir zaman sonra oradan ayrıldım. Sırada nelerin olduğunu bilmeden şehri adımlamaya başladım. Ve kendimi bu sefer Şehit Çetin Ak Anadolu Lisesinde buldum. 
Şehit Çetin Alp Anadolu Lisesi Müdürü Muhammed Kaplan ile tanıştıktan sonra gerek Çaybaşı, gerek genel durum ile kısa bir sohbetimiz oldu. Tabii bu arada Kayseri üzerine mütalaalarımız da ayrı bir yer tutuyor.
Daha sora aynı okulda öğretmen olan affına sığınarak ismini hatırlayamadığım ve Lâdikli olduğunu söyleyen öğretmenimiz ile bölge ve Lâdik üzerine de konuşmalar yaptık.
Şehit Çetin Ak Anadolu Lisesi ziyaretimiz de sona erince bu sefer şehrin yolunu tuttuk.
Şehri yaya dolaşmak mühimdir. Bazen boş sokaklar, bazen eskimeye yüz tutmuş binalar sana çok şey söyler. Yani bir nevi kimsenin duymadığı bir konuşma geçer aranızda. Şehri yaşarsınız bir an.
Çaybaşı şehir merkezi en fazla yirmi dakikada gezilebilecek bir yer. Genelde 1983 yılı bütün ilçeler aynı ülkede. Daha önce belde olan bu tür yerler, ilçe olduktan sonra vatandaşlar tarafından bir intibak problemi olabiliyor. Belde Başkanı ilçe Belediye Başkanı olmuşken bir de kaymakam atanıyor. Daha önce seçilmişlerin yanında bir de atanmış yetkili oluyor.
Ayrıca şehrin yapısında hızlı bir değişim olması bekleniyor. Böyle yerlerde üç nesli temsil eden mimari ile karşılaşırsınız. Ahşap binalar, belki taş binalar ve daha sonra betonarme binalar. Ağaçtan çerçeve ve kapılar, ardından demir profilden yapılmış çerçeveler ve PVC denilen nevzuhur keşif hayatımıza giriyor. Tabelalar da öyle. Önce el yazması, sonra bilgisayar çıktılı ve led lambalı…
Zaman şehri yavaş yavaş kendi istediği yere doğru çekmeye başlıyor. Ancak bazı şeylere müdahale edemiyor. Daha 2000'li yıllarda 16 bin civarında olan ilçe medeniyet denilen “Çok dişli olmuş canavar” sayesinde 23 sene sonra 12 bin 500 civarına iniyor. 
Adetler değişiyor, kıyafetler değişiyor, mutfak alışkanlıkları değişiyor ancak nüfus da azalarak değişiyor. Bu değişikliğin ardında olan sebepler ise ülkenin sosyoekonomik yapısının bir özeti oluyor.
Şehri dolaşırken ilçe hakkında okuduğum eserler ve anlatılanları hatırlamaya çalışıyorum. Ve eski ile yeni hafızamda bir mücadelenin içine giriyor. Ben yolları aşındırırken günün yarısı geride kalmış oluyor. Çaybaşı ve bölgenin en güzel camilerinden biri olan Çaybaşı Merkez Camiin yolunu tutuyorum. Koskoca caminin içinde tek başıma kıldığım bir öğle namazının ardından ilçe ile çalışmalarımı sürdürmek üzere sokakları aşındırmaya devam ediyorum.
Bakalım ayine-i devran ne suret gösterecek. Gelecek yazımızda…