Bugün, 8 Ekim 2024 Salı

Seyfi GÜNAÇTI


Ders zili çaldı

Ders zili çaldı


 

9 Eylül sabahı okullarda ziller çaldı ve yeni eğitim-öğretim yılı başladı.
2024-2025 Eğitim-Öğretim yılının öğrencilerimize, öğretmenlerimize, velilere ve milletimize hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum.
Aslında ülkemizde düzelmesini ve düzeltilmesini istediğimiz o kadar çok konu var ki, bunları duamıza katmaya kalksak bu sütun yeterli olmaz.
Yoksa “Duaya başlasan sayfanın yarısına bile gelemezsin” mi diyorsunuz?
Siz hiç, iki üç dakikada tamamlanacak bir duayı, sanki ilk iki dakikada saydıklarından farklı şeyler söylüyormuş gibi, 6-7 dakikaya, hatta on dakikaya kadar uzatan hocalara rastlamadınız mı?
Aslında öğretim yılının ilk zili, birinci sınıfa başlayan minikler için 2 Eylülde çalmıştı. Bu ilk haftaya “Okula uyum süreci” deniliyor. Bence faydalı bir uygulama. Bizim zamanımızda böyle alıştırmalar yoktu. Şimdiki nesil bu açıdan şanslı.
Ben emeklilikte beş yılı devirmiş bir öğretmenim. Düşündüm de, acaba görevde olsaydım kaçıncı defa öğretim yılına başlama zilini duyacaktım? 
Öğretmenliğe ilk olarak Ekim 1974’te Zonguldak İmam Hatip Okulu’nda başladım. Okulun adını yanlış yazdım sanılmasın. O zamanlar İmam Hatip Okullarına henüz lise hakkı verilmemişti. Okulda; Kuran-ı Kerim, Arapça, Tefsir, Hadis, Fıkıh, Kelam, Siyer gibi onca meslek derslerinin yanı sıra, liselerin bütün dersleri işleniyor olsa da okul adında “lise” kelimesini kullanamıyordu!
Zonguldak İmam Hatip Okulu’nda ilk dersime girdiğimde, öğretim yılına giriş zili çoktan çalmıştı. Bir öğretmen olarak ilk öğretim yılı açılış törenini, Ekim 1976’da Ordu-Gölköy İmam Hatip Lisesi’nde yaptık. Bu aynı zamanda okulun da ‘ilk açılış’ töreniydi. Bu arada İmam Hatip Okulları da artık ‘lise’ hakkını kazanmışlardı.
Emekliye ayrıldığım 2018-2019 öğretim yılını da sayarsak kırküç defa öğretim yılı açılış töreni yapmışız. Kırküç defa “Öğretim yılınız hayırlı olsun” demişiz. Az mıdır? Neredeyse yarım asır edecek.
O ilk zilden bu yana eğitimde çok şey değişti. 
Eskiden okullarda “servis” diye bir kavram yoktu. Bırakın il merkezlerini, şimdi ilçelerde bile öğrenci servisi var. Şehirlerdeki çoğu öğrenciler 15 dakika bile yürümüyor.
Terme İmam Hatip Lisesi’nde çalışırken, şehir merkezinden Yalı Mahallesi’ndeki okula gitmek için servis bir yana, dolmuş dahi yoktu. Mavi renkli büyük belediye otobüsleri Akçay ile Kargucak arasında gidip geliyordu. Otobüsün hareket saati, her zaman öğretmenlerin ders saatine denk gelmiyordu. Okulun 55 DC 011 plakalı bir minibüsü vardı. Egzozdan çıkan motor sesinin özelliği dolayısıyla ona “DC 11” jetlerinin adı takılmıştı. Bu minibüs de öğretmenlerin tamamına cevap veremiyordu. Minibüs vardı ama kadrolu bir şoförü yoktu. 
Sabahları öğretmenler bu minibüsten faydalanırken, öğrenciler bisikletle okula geliyorlardı. Öyle ki Yalı Mahallesindeki okulun doğu tarafı, bisiklet parkına dönmüştü.
Okulun müdürü Muzaffer Ayar, hem öğretmenlerin çektiği çileyi, hem de öğrencilerin bisiklet yarışlarını(!) “Bizim Araba” isimli şiirinde şöyle dile getirmişti:
“Sabah yedikırkbeş, çalışan bir motor sesi,
Hissediyorum ensemde, on onbeş nefesi.
Sesini duyan anlar ki, bu bizim arabadır,
Yolcular bekliyor zaten, bak şuradadır.
Hele arkadaşlar biraz daha yaklaşalım, 
Yetmez yaklaşmak, iyice kucaklaşalım.
Şu İzzet Bey de çok yer tutar, biraz kabaca,
İshak Bey’e hiç yer yok, doğru bagaja. 
    Öğrencilere gelince, onlar çıkıyor hep sefere,
    Reva mıdır bu işkence, masum bir nefere?
    Vermek gerekmez mi bu okula bir teşekkür?
    Salimen geldik ya okula, Rabbimize bin şükür.”   
                                        (6 Mayıs 1984)