Bu sabah okula yürüyerek gitmek geldiği içimden. Böyle güzel bir havalarda arabayla gitmek olmazdı hem temiz hava alırdım hem de üç beş arkadaşı görüp selam verirdim.
Saatime baktım, saat 07.45’ti. Dersimin başlamasına daha yarım saat vardı. Bu zaman da bana haydi haydi yeterdi.
Aheste adımlarla ırmak kenarındaki parkın yanına kadar geldim. Köprüye birkaç adım kalmıştı ki parkın içindeki otların arasından ince acı bir inilti duydum. Hemen sesin geldiği yöne baktım. Aman Allah'ım! Bir köpek yavrusu acılar içinde kıvranıyordu. Normalde beni görünce hareketlenmesi lazımdı ama sanki bu zavallıcık kıpırdayamıyordu. Ne olmuştu buna böyle!
Eğildim, yakından baktım. Eyvah arka ayakları kan revan içindeydi. Ayaklarını kıpırdatamıyor, acı içinde yardım isteyen gözlerle bana bakıyordu. Daha yaşında bile yoktu. Siyah beyaz tüyleri ona ayrı bir tatlılık katmıştı. Işıl ışıl gözleri çektiği acıdan dolayı iyice puslanmıştı.
Şimdi ne yapmalıydın, ne yapabilirdim? Zaman ve minik köpeğin acıları kıskacında sıkışıp kalmıştım. Derse de yetişmek zorundaydım. O anda aklıma bir çözüm yolu geldi: Dostun Anton’u aradım, durumu ona anlattım.
Anton bu konuda çok sorumluydu. Çünkü o öyle bir severdi ki neredeyse ömrünü hayvanlara adamıştı. İnsanlar nerede acı çeken bir hayvan görse veterinerden önce onu ararlardı. Zaten veterinerden önce o gider, veteriner gelinceye kadar hayvanı sarıp sarmalar, acısını hafifletmeye çalışırdı.
Hayvanlara eziyet eden insanlar onun en büyük düşmanıydı. İnsan olsun hayvan olsun Allah'ın yarattığı hiçbir canlıyı birbirinden ayırmaz, hepsini değerli görür, onlara eziyet edenlere öfke duyardı.
Anton beni duyar duymaz bir dostunun arabasıyla çıkıp geldi. Hayvanı sarmak için havlu getirmişti. Minik yavru havluya sarılınca biraz kendine geldi. Kendine uzanan şefkat ellerini hissetmiş, ağlamayı kesmiş ama gözyaşlarının akmasına engel olamamıştı.
Ben okula giderken onlar hızlıca veterinere gitti.
O gün dersim bitene kadar hep minik yavru vardı aklımda. Acaba ne oldu? Müdahale edebildiler mi? İyileşecek mi?
Ders bitince ilk iş olarak Anton’u arayacaktım ki önce o aradı.
“Yavrucağı merak ettiğini biliyorum. Veteriner gerekli müdahaleyi yaptı. Film çekildi. Arka iki ayağı kırılmış. Orada ırmak genişletme çalışması yapılıyor ya kaya düşmüş ayaklarına, fark etmemişler. Şimdi ayakları alçıya alındı, gözlem altında tutulacak.”
Derin bir nefes aldım.
Minik yavru iki hafta sonra kendine gelmeye başladı. Alçıları alındı. Görünüş olarak da hayli toparlandı. İyileştikten sonra Anton onu evine aldı.
Bir akşam onu ziyarete gittiğimde köpek beni görür görmez kucağıma atladı. Elimi yüzümü yalamaya başladı.
Şuna bir kez daha inandım ki hayvan da olsa kendisine yapılan iyiliği de kötülüğü de hiçbir zaman unutmuyor…