Bugün, 2 Ağustos 2025 Cumartesi

Seyfi GÜNAÇTI


Duruşehir’de posta günü

Duruşehir’de posta günü


Gazeteden refikimiz Zeki Ordu geçen haftaki yazısında, “Yarım asrı görmemiş olanlara nasıl anlatılır ‘Posta Günü’? Bugün artık posta günü yok” demiş. Ben de Zeki Bey gibi artık posta gününün olmadığını sanıyordum ama korona salgını sebebiyle Samsun’da kaldığım 35 gün içinde yanıldığımı anladım.

Çeşitli vesilelerle ve özellikle kış aylarında Samsun’da kalıyordum. Gazetedeki görevliye de adresimi vermiştim. Bu süre içinde gazetelerim adresime postalanacaktı. Lâkin on gün geçtiği halde gazetem gelmeyince sekreteri aradım. Belma Hanım, “Hocam, siz Samsun’da olsanız da olmasanız da biz gazetenizi Samsun’daki adresinize gönderiyoruz” dedi.

Aradan on beş gün geçmesine rağmen gazetem yine gelmedi. Artık PTT Müdürlüğüne başvuracaktım. Bunun için gelişmeleri not ettim. 16.12.2020 tarihli gazete tam 22 gün sonra 07.01.2021 tarihinde adresime gelebilmişti. 19.01.2021 gününe geldiğimizde, 30.12.2020 tarihli gazetem de henüz gelmemişti. Ancak Selim Eroğlu’nun aynı tarihli gazetesini 04.01.2021 günü Tülay Başaran Anadolu Lisesi’nde görmüştüm. Bir dilekçe yazıp PTT Başmüdürlüğüne gittim. Posta Dağıtım Müdürüne dilekçemi sundum. “4 Ocakta C. Meydanına ikiyüz metre mesafedeki adrese gelen bir postanın, 19 Ocak’a kadar Duruşehir’e ulaşmamış olması normal mi?” diye sordum. Müdür Bey, “normal” diyemedi. Müdür Bey’e şunu da sordum. “Ben Adana’da okudum. Tam 57 sene önce Trabzon’un Beşikdüzü Bucağı’ndan postaya verilen mektup 7 günde Adana’ya ulaşıyordu. O günden bugüne Türkiye ulaşımda ileri mi gitmiş, geriye mi düşmüş?”

Müdür bir yere telefon etti. Sonra beni şefe gönderdi. Şef ismimi sordu. Adımı öğrenince yerinden kalktı, servise girdi. Elinde iki gazete ile geri döndü ve gazeteleri bana verdi. Bunlar Terme Bilgi Gazetesiydi. Bir açıklamaya gerek var mı?

Ertesi günü beni mahallemizin dağıtıcısı aradı. “Bölgemiz çok geniş, yetişemiyoruz” dedi ve gecikmeden dolayı özür diledi. Gayet nazik konuşmuştu. Özrü kabul edildi.

Bu Ramazanda yine Samsun’daydım. Aynı gecikme tekrar yaşandı. Dağıtıcıyı aradım. “Ben o bölgeden ayrıldım. Yeni arkadaş bir ay önce başladı. Bölgeyi tanıyamamıştır” dedi. Bu mazeret bana pek mantıklı gelmedi. Adresi bugün bulamadıysa ertesi gün pekala öğrenebilir.

O tarihlerde yaşımız itibariyle bizim sokağa çıkma süremiz kısıtlıydı. Toplu taşıma araçları ile seyahat etmemiz de yasaktı. Bu yüzden PTT’ye gidemedim.

Geçen hafta tekrar Samsun’a gitmemiz icabetti. Gitmeden önce bir hazırlık yaptım. Adana’da okurken babamın gönderdiği mektupları saklardım. Rahmetli babamın bir alışkanlığı vardı; daima mektubun sağ üst köşesine tarih atardı. Ben de mektubun bir köşesine aldığım tarihi not ederdim. Bu mektuplardan iki tanesini yanıma aldım. İki mektup da Adana’ya 7 günde ulaşmıştı.

Mektupları yanıma alarak 30.06.2021 tarihinde PTT Müdürlüğünün yolunu tuttum. Önceki gelişimde, “Bir mektup 1964’te Trabzon’dan Adana’ya 7 günde ulaşıyordu” dediğimde müdür bey gülümsemişti. Ben bunu, müdürün bana inanmadığına yormuştum. Şimdi ona delilini gösterecektim.

Hem müdür hem de şef başka görevlere atanmışlardı. Yeni müdür de yerinde yoktu. Bunun üzerine yeni şefin yanına gittim. Konuyu anlattım. İzin isteyerek mektubu masasına koydum. Şef, konu ile ilgilendi. Gitti, Duruşehir’in posta rafına baktı, dağıtılmamış gazete yoktu. Dağıtıcıyı aradı. Sonra da bir dilekte bulundu: “Bu kadar eski tarihli mektupları saklayabilmek önemli. Ancak zarfları olsa daha anlamlı olurdu” dedi. Fırsat bulursam zarflı mektubumu da şefe takdim edeceğim.

“Buraya kadar anlatılanlar hikâye” diyebilirsiniz. Asıl önemlisi bundan sonrası. 30.06.2021 tarihli Terme Bilgi Gazetesini, sadece 1 gün sonra, 01.07.2021 tarihinde oturduğum binanın girişinde görmeyeyim mi? Hem de öğleden önce. Çok şaşırdım. Siz olsanız şaşırmaz mısınız? Terme’den Çarşamba günü postaya verilen gazete ertesi günü elinize ulaşıyor. Bunca olandan sonra hayret etmez misiniz?

Şimdiye kadar neredeydiniz? Bundan önce neden 15 gün, 20 gün geçtiği halde gazetem adresime ulaşmadı? İlla ki müdürlere, amirlere mi gitmemiz lâzım? İlla ki şikâyet etmemiz mi lâzım? Demek isteyince olabiliyormuş. Demek bundan önce görev hep ihmal edilmiş, önemsenmemiş!

Bütün devlet işlerimiz hep böyle yürüyorsa vay halimize!