Bugün, 30 Nisan 2025 Çarşamba

Selim EROĞLU


EDEBİYATIMIZDAN NÜKTELER ÇAY SERVİSİ

EDEBİYATIMIZDAN NÜKTELER ÇAY SERVİSİ


 Hoca Ahmed Yesevî, dağ bayır dolaşmaya çıkmış. Çok yorulunca bir kır evine konuk olmuş. Ev sahibi kendisine sıcak, renkli bir içecek ikram etmiş. Bunu içtikten sonra Hoca’nın bütün yorgunluğu geçmiş, kendini pek zinde hissetmiş. Ev sahibine içtiğinin ne olduğunu sormuş. O da “çay!” diye cevap vermiş. Hoca duasını yapmış: “Çayı içen şifa, yapan safa bulsun!”
Derler ki o gün bugündür kelâm ve kalem ehli çay tiryakisi olup onun muhabbetinden vazgeçmemiş…
NE KADAR FUZÛLÎ
Devrin meşhur şairleri Fuzûlî ve Rûhî, Bağdat sokaklarında dolaşırken karşılarına uyuz bir köpek çıkar. Rûhî köpeği göstererek dostuyla şakalaşmak ister:
-Ne kadar fuzûlî!
Leylâ ile Mecnun şairi hemen karşılık verir:
-Bas kuyruğuna, çıksın rûhî!
GERÇEK DOST
Osmanlı Devleti’nin yükseliş dönemi sanatkârı “Sultanu’ş-şuara” lâkaplı Bâkî’ye kaç çeşit dostu olduğunu sorarlar. Şair bunun cevabını şöyle verir: “Üç çeşit dost vardır: Bir dost vardır ki gıda gibidir, sen onu her gün ararsın. Biri de var ki ilaç gibidir, gerektiğinde ararsın. Ama öyle dostlar da var ki hastalık gibidir, o seni arar bulur.

KAHVE MUHABBETİ
Şair Fıtnat Hanım ile kocası arasında şöyle bir atışma geçer:
Paşanın canı kahve ister. Kahve gelince de şu dizeleri söyler:
Ehli keyfin keyfini kim tazeler,
Taze elden, taze pişmiş, taze kahveler tazeler,
Fıtnat Hanım’ın tepesi atar, eh serde de şairlik var ya, eşine zehir zemberek bir cevap verir:
Ehli keyfe keyf verir kahvenin kaynaması,
İhtiyar eşeği baştan çıkarır sıpanın oynaması.
YAŞANMIŞ YILLAR
Kelime cambazlıklarını seven Fıtnat Hanım’a bir gün bir ahbabı sorar:
-Kaç yaşındasınız, hanımefendi?
-Altmış yılı geçiverdik!
Ahbabı bu ifade tarzını tuhaf bulup açıklama isteyince şairemiz devam eder.
-Zevk alınarak yaşanan yıllara ‘yaş’ derler. Biz ömrümüzü yaşamadık, geçirdik!

MERSİYE
Kötülükleriyle bilinen Hâlet Efendi’nin idam edildiğini duyanlar büyük bir sevinç duyarlar. Bunun üzerine zamanın şairlerinden biri onu şu beyitle hicveder:
Ne kendi eyledi rahat, ne halka verdi huzur,
Yıkıldı gitti cihandan, dayansın ehl-i kubur!
ZIRLAYANLA DIRLAYAN
Şair Haşmet bir meclistedir. İçeridekilerin hep bir ağızdan konuşup meclisi kadınlar hamamına çevirmesine canı sıkılır. Tam bu sırada sokakta bir merkep anırmaya başlar. Haşmet toplantıdakilerin hepsine birden şöyle bağırır:
-Efendiler! Teker teker konuştunuz. Zira dışarıda zırlayanla, içeride dırlayanı ayıramıyoruz.
SORULACAK BORÇ 
Koca Ragıb Paşa’nın konağında Ramazan orucundan bahsediliyordu. Paşa, Haşmet’in borcunu merak eder ve sorar. “Borcum var” cevabını aldıktan sonra da merakı artar:
-Ne kadar?
Haşmet’ten,
-Mahalle bakkalına bin kuruş borcum var, karşılığını alınca Paşa öfkelenir:
-Be adam onu sormuyorum, oruç borcunu soruyorum! Buna Haşmet cevap vermekte gecikmez:
-Oruç borcunu Allah sorar. Sizin soracağınız borç bu borçtur.