Bugün, 3 Temmuz 2024 Çarşamba

Seyfi GÜNAÇTI


Eğitimde Sistem

Eğitimde Sistem


 Geçen haftaki yazımda bir özel okul müdürünün eski bir öğrencisi tarafından vurularak öldürülmesi üzerine eğitim kurumlarının ve okullardaki gençlerin nasıl bu hale geldiğini irdelemeye çalışmıştım.
Yazıma bazı yorumlar geldi. Yorumlardan bir tanesi, halen çalışan bir öğretmen arkadaşa ait.
“Yazını beğendim. Emekli bir eğitimci olarak eğitimle ilgili damardan yazılarını bekliyorum. Bunca tecrübe boşa gitmesin” demiş.
Diğeri, emekli bir emniyet mensubundan;
“Gelinen noktada öğretmenlerin de sorumluluğu vardır. Aileler daha 6-7 yaşındaki çocuklarını, “iyi insan” olsun diye öğretmenlere teslim etmiyor mu? Çocuklara hiçbir olumlu katkı sağlamayan, faydasız fikir aşılama çabasındaki öğretmen arkadaşlarımızın yanlışlarını kim dile getirecek?”
Arkadaş son bölümdeki ifadesiyle, ideolojik yaklaşımlar içindeki öğretmenleri mi kast etti acaba? Bunu ancak kendisi açıklarsa öğrenebiliriz. Her iki yorumu da dikkate alıyorum.
Beş sene önce emekliye ayrıldım. Devlet memuru olduğum güne göre, hataları ve yanlışları dile getirme konusunda daha rahat olduğumu söyleyebilirim.
Öğretmenler, eğitimin temel taşıdır. Gençler öğretmenlere emanet ediliyor. Öğretmenler kendilerine emanet edilen gençleri nasıl yetiştiriyorsa geleceğimiz öyle şekillenecektir. Öğretmene bu anlayışı ve yetkiyi verecek olan Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
Türk Milli Eğitimi henüz doğru dürüst bir sisteme kavuşamamıştır. Yakın günlerde sosyal medyada Hüseyin Çelik’ten Nimet Çubukçu’ya, Ömer Dinçer’den Nabi Avcı’ya kadar Milli Eğitim Bakanlarından sistemle ilgili birer cümle almışlar. Hepsi de “sistemi düzeltmek”ten söz etmiş. Görev yapan bunca bakana ve geçen yıllara rağmen Milli Eğitimde sistem arayışı bitmemiştir.
Eğitimle ilgisi olan birisine sormuşlar; “Milli Eğitimin mevcut sistemi hakkında ne düşünüyorsunuz?” Cevap ilginç;
“Olmayan şey hakkında bir şey düşünemem!”
Emekli olmama yakın yıllarda o kadar çok ve hızlı yönetmelik değişti ki idareciler de, öğretmenler de bu hıza ayak uydurmakta zorlandılar. Öğretmen bir konuda mevcut talimatı uygulayıp sonucu okul idaresine sunduklarında, “Hocam yönetmelik değişti. Bunu şu esasa göre yeniden düzenleyin” cevabını almıştır. Haliyle öğretmenimiz sinirlenmiştir. Çünkü emeği boşa gitmiştir.
Bu sağlıksız gelişmelere şahit olunca, “İyi ki bu dönemde yönetici olmamışım” diye sevinmiş(!) ve kendimi şanslı saymıştım.
Öğretmenler eğitimin temel taşı ama bazıları yapıyı taşıyacak sağlamlıkta değiller. Bu konuda bakanlığın eksiği olduğu gibi elbette öğretmenin gelişmemiş anlayışının da rolü vardır. Kırk iki yıl öğretmenlik yapmış bir eğitimci olarak bunu söylüyorum.
Bizim öğretmen yetiştiren bir kurumumuz var mı?
“Öğretmen Liseleri, eğitim fakülteleri var” diyeceksiniz. Acaba bunlar yeterli mi? Mezun ettiği gençlere yeterli öğretmenlik bilgisi, becerisi ve en önemlisi görev bilinci verebiliyor mu?
İlkokul öğrencilerine yönelik gösterisi ile ilçemize bir tiyatro ekibi gelmişti. Şube Müdürü olarak programı ben düzenliyordum. Okulları gruplara ayırmıştık. Elimizde olmayan bir sebeple ikinci seans yarım saat geç başladı. Haliyle öğle arasına sarktı. Sınıflardan birinin bayan öğretmeni “Saat 12.00 olmuş, ben gidiyorum” dedi. Bir ilkokul öğretmeni sınıfını salona getiriyor fakat saat 12.00 oldu diye küçük çocukları salonda bırakıp evine gidiyor. Bu size normal geliyor mu?
Öğretmen bunu arkadaşlarına söylemişti. Beni görmüyordu. Görseydi belki aynısını söyleyecekti. Çünkü yaptığının doğru olduğunu sanıyordu. Kendisini uyardım.
Burada hata sistemde mi, öğretmenin kendisinde midir?
Diyeceksiniz ki, “Hata, öğretmendedir.”
Öyle de olsa ben yine sisteme de hata buluyorum. Çünkü bu öğretmeni “Görev anlayışı” ile yetiştirememiş!