Siz Anadolu'yu bilir misiniz?
Anadolu'yu görmüş olmak, onu tanımış olmak değildir. Şayet onunla topyekûn hemhâl olmamışsanız ancak zahiri bir yakınlığınız var demektir.
Ne kitaplarda yazan satırlar, ne şiirlerdeki mısralar, ne fotoğraflardaki renkler; hiçbiri Anadolu'yu anlatamaz…
Anadolu; ana doludur… Sevgi doludur… Emek doludur… Çile doludur…
Anadolu; gönlü muhabbet dolu insanlar diyarıdır.
İşte o yerlerden biri de Ordu'nun Kumru ilçesidir.
Kumru; Karadeniz'e 35 km uzaklıkta kendi halinde bir ilçedir. Çok Anadolu şehirleri gibi o da göç vermiştir değişik sebeplerden.
Şimdi göç sebepleri üzerinde durmayacağız. Biz orada kalanlardan bahsedeceğiz. O topraklarda doğup, o topraklarda yaşlanmış kişilerden…
Sahilden uzaklaştıkça “Medeniyet denilen 'çok dişli' canavar” size yeterince tasallut olamamıştır. İnsanlar bağlarında, bahçelerinde geçirir vakitlerini. Atalardan kalma topraklarını işlerler hala. Toprak olanların hem “sadık yâri” hem de “sabit” yâridir.
Haftanın bir günü Pazar kurulur. O gün bazı vatandaşlar ellerindeki malları satmak, bazıları ise satın almak için iner şehre. Şehir dedikse son derece mütevazı bir yer. Nevzuhur ismiyle “Kafe midir cafe midir yoksa cefa mıdır” bilinmeyen yerler daha arzı endam etmemiştir oralara.
Bu gibi yerlerde “insan” bulunur daima. Bir de insana ait hasletler…
Bazı kişiler de diğer köylerde bulunan dost ve ahbaplarıyla buluşmak için gelirler şehre. Bir günlerini öyle değerlendirirler.
Aylardan Temmuz ve sıcak bir gün. Yolum düştü Kumru'ya. Şehri şöyle bir dolaştım. O büyük şehirlerin ukalâlığı yoktu üzerlerinde. Çilenin, hasretin remini vardı yüzlerinde. Bir de fakirliğin bile silemediği insanlıkları vardı. İlçe tamamen “insan” doluydu. Zaten bu yönleriyle farlılardı büyük ilçe ve illerden.
Her adım başı gördüğüm insanın gönül sıcaklığını hissettim. Hele o Elekçi Deresi yok mu? Elekçi Deresi şehrin ortasından geçen bir dere. Canik Dağları'ndan doğan, Karadeniz'e dökülen akarsu. Tamamı Ordu ili topraklarında yer alır. Çatılı, Akkancık, Boyacılı, Karacalar, Kırkkızlar, Soğukpınar ve Pınaralan dereleri Elekçi Deresi ile birleşir.
Kumrulu için mühimdir bu dere. Şehrin ortasından geçtiğinden; seller su baskına zarar vermesin diye bir kanal içine hapsedilmiş gibi. Siz diğer akarsularla karıştırmayın Elekçi'yi.
Hani bir ırmağın kenarına oturur, sağınız solunuz çimen ve ağaçtır. Üstünüz masmavi gök… Elekçi öyle değil. Elekçi bir kanalın içinden geçiyor. Onun bir akarsu olduğunu bilenler biliyor. Kumrulu biliyor yani…
Şehri dolaşırken Elekçi'nin geçtiği yerin üzerindeki köprü veya viyadük görünümlü yer akarsuyun nereden geldiğini göstermez. Nereden geldiği belli olmayan bir su gibi kar durur. Göz ile görünen kısmı ise yüz metre yoktur. Bir yerlerden kaybolur gider. Siz sadece şırıl şırıl akan bir sesi duyarsınız o kadar. Bir de yaklaşık yüz metre civarında olan uzunluğu…
Kumru'nun haftası olan günlerde bazı vatandaşlar bir kanalın içinden geçermiş gibi görünen Elekçi Deresi'nin üzeri örtülü kısmında olan banklardan nereden gelip nereye gittiği belli olmayan bu suyu seyre dalar.
Yüz metrelik mesafe ne Nil' benzer, ne Fırat'a… Geldiği yeri de, gittiği yeri de siz hayal edersiniz artık. Vatandaşlar banka oturup Elekçi Deresi'ni seyrederken muhabbet ederler aralarında. Ve birçok sırları Karadeniz'e taşır Elekçi…
Elekçi Deresi hangi sırları taşıyor veya saklıyor bilemeyiz ama Kumrulu'nun dert ortağıdır bir yerde.
İnsanlar diyarı Kumru'ya en kalbi selamlarımızı yolluyorum buradan. Daha yazılacak çok şeyi var. Tabii Elekçi Deresi'nin de…