....... Kısa bir zaman sonra Erfelek´e varıyoruz. Erfelek, Sinop´tan 45 Kilometre uzaklıkta ve içeride kurulmuş küçük bir ilçe. 1960´ta ilçe olmuş. Daha önce adı, Karasu imiş. Karasu, buradan geçen derenin adı. Tarihten beri bu ormanların adı Erfelek ormanları imiş. Derenin adını bırakmışlar, daha büyük olan ormanın adını almışlar.
Şelaleler ilçe merkezinden 10 kilometre uzaklıkta. Tatlıca köyünde. Bu yüzden Erfelek Şelaleleri ya da Erfelek- Tatlıca Şelaleleri deniyor. Her ikisi de aynı kapıya çıkyor. Anlayacağınız farklı yerler değil.
Şelalelerin girişine tıpkı Ayder´de olduğu gibi ?Tabiat Parkı? yapılmış. Giriş ücrete tabi. Her araç tipinin giriş ücreti farklı. Biz giriş için 14 TL ödedik. İçerisi tıklım tıklım araç doluydu. Park yeri bulmakta zorlandık. Oldukça iyi bir gelir sağlanıyordu.
Burası bir vadi. Şelalelerin başlangıç yeri. Karasu ırmağının kenarlarından ağaçlarla kaplı geniş bir alan var. Bu düzlüğe sosyal tesisler yapılmış. Tam manasıyla yeterli değil. Yer yer çamurlar var ve bakımsız. Tam imar edilmemiş. Bizim Miliç Çamlığı örnek alınırsa çok güzel bir yer olur. Miliç Çamlığının model alınması gerektiğini, gördüğüm her yetkiliye söyledim. Benden söylemesi. Beni itibara alacak olan, yetkisi olanlar. Biz gittik, onlar da Miliç´e gitsinler. Sosyal tesis nasıl olurmuş görsünler.
Buralar yani şelaleler, daha yakın zamana kadar bilinmiyormuş. 1997 yılında DSİ, Karasu Irmağına bir baraj yapmaya karar vermiş. Adı Erfelek Barajı. Barajın yapım esnasında, mühendisler ve çalışanlar tesadüfen bulmuşlar.
Yukarıdan, ormanların içinden bir su geliyor ama nereden? İz sürecek bu suyun, çağlayan şeklinde aktığını keşfetmişler. İki kilometre uzunluğunda, irili ufaklı 28 şelale var. Şelaleler keşfedildikten sonra, kenarlarına ağaçtan merdiven yapılmış. İki kilometre yokuş yukarı sürekli tırmanmanız gerekiyor. Her babayiğidin harcı değil. Nefesinizin ve sağlınızın yerinde olması gerekiyor. Yarı yolda nostaljik bir kafe yapmışlar. Burada mola veriyoruz. Çay var, kahve var, yaban armudu var, taflan var, haşlanmış ve kızarmış mısır var. En önemlisi Türkiye´nin ve dünyanın değişik yerlerinden gelmiş insanlarla sohbet etme imkanı var. Fiyatlar makul, kazık marka değil.
Yarım saat dinlendikten sonra zirveye ulaşmak için tekrar yola koyuluyorum. Zira etabın bu bölümünde yalnızım. Arkadaşlarım mazeret beyan ederek, geri kaldılar. Ayrı düştük. Gerçi kaptanımız son anda hamle yaparak zirveyi görmüş. Sonradan birbirimizden haberimiz oldu.
Buralar tamamen ormanlık bir alan. Çam, köknar, meşe, gürgen, kayın, dişbudak, karaağaç, ıhlamur, çınar, kestane, kavak, kavlan, çalı çırpı? Ne ararsan var. Üsten helikopter geçse ağaçların sıklığından ve büyüklüğünden şelaleleri görmesi mümkün değil. İki kilometrelik 28 şelalelerin sadece düzlüğe dökülen yeri görülebiliyor. Geç keşfedilmesi de bu yüzden olsa gerek.
Derenin içinden, şelalelere tırmanmak da mümkün. Tırmanmak için halatlar koymuşlar. Şelalelerin döküldüğü yerlerde göletler oluşmuş. Suyu buz gibi. İçinde alabalıklar yatıyor. Bu seyahat tehlikeli ve oldukça zor. Ayrıca ekipman yönünden donanımlı olmanız gerekiyor. Ben biraz denedim, yeterli ekipmanım olmadığından tam başarılı olamadım. En azından şelaleden şelaleyi, taştan taşa atlayarak yürüdüm.
Temmuzun sonuydu ve şırıl şırıl, gürül gürül su çağlıyordu. Bir de kışın gelip görmek var diye düşündüm. ?Kim bilir ne muazzam manzaralar oluşur!? dedim.
Memleketimizin her tarafı bir başka güzel. Bu güzellikleri gezmek gerek. Çok mu zor? Hiç de değil. Önce niyet gerek. Erfelek Şelaleleri görülmeye değer. Görünce bana hak vereceksiniz.