Bugün, 21 Kasım 2024 Perşembe

Selim EROĞLU


“FALAKA” ÖNEMLİ!

“FALAKA” ÖNEMLİ!


 Bu yıl Samsun Kitap Fuarından, önceden aşina olduğum, Ahmet Rasim'ın meşhur “Falaka” adlı kitabını aldım. Bir solukta okudum. Hoşuma giderek okudum. Eser bana çok şey kattı.
Ahmet Rasim, 1865 yılında İstanbul'da doğmuş. 1932 yılında yine İstanbul'da vefat etmiş. 67 yıl ömür sürmüş.
Ahmet Rasim, kendine has bir tarzda kaleme aldığı eserleri ile geniş bir okur kitlesi tarafından okunması; Mutlakıyet, Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerine şahitlik etmiş bir yazardır. 50 yılı bulan yazı hayatında farklı edebi türlerde ve çok sayıda eser vermiştir. Dönemin İstanbul hayatının ayrıntıları üzerinde durduğu sohbet-fıkra yazılarıyla meşhur oldu. TBMM'de 3. ve 4. dönem İstanbul milletvekili olarak yer aldı.
Sohbet ve fıkra türünün en tanınmış yazarıdır. Anlatımı oldukça doğal ve samimidir. Adeta şahsi tarih yazmıştır. Yazıları sayısız kültür hazineleriyle doludur. Kendi kültürümüze ait, İstanbul'a dair çok şey buluruz yazılarında.
Falaka, yazarın çocukluk yıllarına,
Mektep hayatına dair kaleme aldığı hatıra kitabıdır. Eser ilk önce 1927 yılında yayımlanmıştır. Daha sonraları birçok kez basılmıştır. Toplam 122 sayfadır. Bir solukta okunabilir ama orijinal metnini hazmetmek, dilinin ağırlığından dolayı zor olabilir.
Yazar, 1865 doğumlu olduğuna göre 1875-1880 yılları arasındaki hatıraları kapsıyor. Yaklaşık bundan 150 yıl önceki okul hayatı, sosyal hayat, aile hayatı, akrabalık münasebetleri. Benim gibi meraklılar ve araştırmacılar için bulunmaz bir hazine. Yazar yaşadıklarını kayda geçmiş. İyi ki yazmış. Yazmasaydı havanda su döğüyor olacaktık.
Ahmet Rasim babasız büyümüş, oldukça fukaralık içinde çocukluk yaşamış. O zamanda bile kirada oturuyorlarmış. Zavallı anası hem evi geçindiriyor hem de çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek için adeta saçını süpürge ediyormuş. Bir keresinde evleri yanmış.
Yazar, Falaka'nın 75. Sayfasında ilgimi çeken şöyle bir hatırasından bahsediyor.
Yazarın çok sert mizaçlı, emekli Miralay bir eniştesi varmış. Halasının beyiymiş. 80 yaşında ve emekli olmasına rağmen her sabah evde ev halkından tekmil alırmış. Kendinden izinsiz iş yapmak hatta konuşmak bile mümkün değilmiş.
Bir gün hanımı kendisine sıkıla sıkıla Ahmet'i ve annesini rüyasında mağduriyet içerisinde gördüğünü söylemiş.
Miralay duruma çok kızmış. Şöyle karşılık vermiş: “Siz halalık etmiyorsunuz. Yetim çocuk bakılmak ister. İşte konağın yanındaki evimiz bomboş duruyor. Bunları kira köşelerinde süründürmek bizim şanımıza yakışır mı? Yarından tezi yok kalkıp gidelim, onları buraya getirelim. Ben Rasim'i mektebe verir ayrıca hoca tutar okuturum.  Üstünü başını da yaparım. Adam olur meydana çıkar da bir Fatiha okunsa bahtımıza!”
Halasının kocası sert mizaçlı Miralay dediğini yapmış her bakımdan Ahmet Rasim'e ve ailesine sahip çıkmış. Yeğenini Darüşşafaka'da yatılı okutmuş. Onun bugün bizim tarafımızdan tanınmasına, tarihe geçmesine vesile olmuş. Bir nevi burs vermiş, sponsor olmuş. Ne ulvi bir dayanışma değil mi?
Ahmet Rasim de çok vefalı çıkmış,  yapılan iyiliği açık açık hatıralarında dile getirmiş.
Hadiseyi okuyunca ben de çok duygulandım ve derin düşüncelere gark oldum.
Geçim sıkıntılarının ayyuka çıktığı, kiraların kat be kat arttığı, gençlerin imkansızlıktan okuyamadığı şu zamanda/zamanlarda her zenginimiz, tarihte olduğu gibi yardıma muhtaç bir akrabasına el atsa ne kaybeder. Kim bilir nice Ahmet Rasimler çıkar, onlar da zamanı gelince kendilerine sahip çıkan akrabalarını ölümsüzleştirirler, hayırla yad ederler.
Ben de Akif gibi düşünüyorum.
Ya hamiyetiniz olsaydım, ya param olaydı.
Memleketimiz hamiyettperver insanlarımızı arıyor.