ANNEM
Günlerin ve ayların anlamını okula gittiğim zamanla eşdeğer tuttuğum küçük yaşımdaydım.
Çocuğun dünyası ailesiydi, onlar nereye giderse ben de oraya giderdim. Bahçede yapılacak iş varsa köye, şehirde iş hayatı varsa şehre gelirdik. Konar-göçer bir yapımız vardı ve bu durum babamın arazilerine karşı hassas olmasından kaynaklanırdı. Ufak bir taşı, kuru çalıyı, rüzgârın kırdığı dalları bahçesinin içinde görmek istemezdi. Velev ki bahçede gezinirken ne idüğü belirsiz bir enük peşimize düşse “oş git” deyip atabileceğimiz bir taş bile bulamazdık.
O vakitler herhalde koca ganetli fındık ağaçlarının üzerine çıkıyorduk. Bağı bahçesi olanın işi gücü bitmezmiş, çocukluğumda aynı bu şekildeydi. İşimiz gücümüz başımızdan aşkındı. Yaptığımız her işin, daha iyi mahsul almak üzerine uğraşılan çalışma şekli olduğunu düşünür, literatürdeki anlamını bilmezdim. Boyumuz posumuz kısa, yaşlarımız 8-9-10- da olsa dur durak bilmeden çabalardık.
Ailemiz kalabalık olduğu için annem, her birimize ayrı ayrı bahçe orakları yaptırmıştı. Oraklar birbirine karışmasın diye saplarına işaretler yapılır ben de ateşe tuttuğum tel parçasıyla F harfini kazırdım. Elimize oyuncak almışçasına sevinirdik. Her işin orağı farklı da olsa ortak noktası kesici alet olmasıydı.
Fındık ocakları bir sene içinde yeni sürgü verdiyse bunun adına ıçka der, bu ıçkaları fındık dallarının içinden temizlerdik. Sürgü, dalın kökünden gelmeyip tek başına sürgü vermişse ve ocağın içinde değilse bunu kesmemeye özen gösterirdik.
Temizleme işlemini yaptığımız orakların ağzı, küçük yarım ay şeklindeydi. Temmuz ayı geldiğinde, ot biçme makinesinin bulunmadığı yıllarda, kadınlar sıraya durur, ot biçmeye başlarlardı.
Set şeklinde olan fındık bahçemizin içinde tırpan sallanmaz, otlar tırpanla biçilemezdi ayrıca otların boyu tırpan ağzına gelmiyordu yani küçüktü. Küçük boylu otları temizleme işlemini yaptığımız orağın ağzı ise tam bir hilale benziyordu. Alfabede bulunan C harfi orağın ağzıyla eş değer gibiydi. Çocukken gördüğüm nesneleri alfabedeki harflerle mukayese ederdim. Çocuk olmak her zorluğa direnmek demekmiş, şimdi anlıyorum.
Sıra sıra dizilen kadınlar ayrıca aralarında yarışma düzenler, yarışmanın adına da: Eli Çabuk Kim? Yarışması derlerdi. “Hadi bakalım! Ot biçme sırasını ilk önce hangimiz bitirecek?” Diye de lakırdı yapılırdı. Yarışmanın ödülü; Yılın “en çalışkan kadını” unvanıydı. Kaybeden kadınlar bu unvan sahibini köy ahalisine duyurmaktan sorumlu olacaktı. Sorumluluğunu yerine getirmeyen kadınlar keşiksiz olarak bedavadan bir gün daha, yarışmayı her kim kazandıysa ona ot biçmek zorunda kalacaktı.
Yarışma esnasında kadınlardan biri elini kesecek olursa ki sıklıkla olurdu bu; hemencecik sigara içenden tütün alınır, kan fışkıran yere bastırılır tütün yoksa eğer, yarışmayı yapan kadınların ardı sıra gelen küçük bir oğlan çocuğu çabucak getirilir, cübbülü açılır “işe oğlum” denilir ve kesik parmağın üzerine işetilirdi. Parmağı kesilen kadın sanki az önce kesilen onun parmağı değilmiş gibi hiç sızlanmadan var gücüyle yarışmaya devam ederdi. Orakların şakır şakır ses çıkardığı, kan ter içinde kalınan bu yarışmanın kazananı annemdi. Ölene değin annem hep bu unvanla yaşadı.
Enük: Sivas kangal köpeğinin boylarına sahip, yetişkin bir tür çoban köpeği.
Mukayese: İki şeyi karşılaştırma, kıyas etme.
Cübbül: Sünnet olmamış küçük oğlan çocuğunun pipisi.
Aşkın: Sayısı fazla olan.
Mahsul: Ürün.
Keşik: Köylerde kadınlar arasında; bir gün sana - bir gün bana türünde olan çalışma şeklidir. Keşik sırası gelen kişi keşiğe gidemezse yerine birini mutlaka gönderirdi.
Ganet: Fındık ağacının genç olanına şah adı verilir, yetişkin olanına ganet denir.
Tırpan Ağzına Gelmemek: Küçük otların biçilememesi.