Öğretmen olma hayaliyle geçen yıllar bitmiş sırada gerçeklerle yüzleşmeye ve gerçekleri yaşamaya gelmişti. Artık şimdi eğitim öğretim işleriyle uğraşacak bir kalabalık bir öğrenci grubum, yeni fakat eksiği çok bir okulum ve birçok sıkıntıları olduğu anlaşılan bir köyüm vardı. Her ne gücümüz, ne marifetimiz ve ne enerjimiz varsa hepsini ortaya koyma zamanı gelmişti. Bu ana kadar sadece hayallerimizde yaşattığımız öğretmenlik sanatını ortaya çıkaracak olumlu ve olumsuz şartlara rağmen neleri başarabileceğimizi zaman içinde yaşayıp görecektik. Hayal âlemi bitmiş, hayalleri gerçeğe dönüştürme fırsatı doğmuştu. Artık şimdi gerçeklerle yüz yüzeydik. Burada kalacağım sürede kim bilir ne görecek neler yaşayacaktık? Rabbim hayırlısını nasip eyleye deyip işe koyulduk.
Okulun donanımla ilgili eksikleri giderilmişti. Öğrencilerle en fazla Türkçe bilmemeleri yüzünden sıkıntı yaşıyorduk. Birinci sınıf öğrencisi oldukça fazlaydı. Müfredat gereği okuma yazma ve Türkçe öğretimini birlikte yürütüyorduk. Çizgi alıştırmalarını kısa sürede bitirdik. Çok çabuk öğreniyorlardı. Bu benim daha da hevesli olmamı sağlıyordu öğretme iştahımı arttırıyordu. Çok yoruluyordum ama hislerim beni yanıltmıyorsa yorulduğuma değecekti. Köy halkı da benim bu gayretimi görünce desteklerini arttırıp işimin kolaylaşmasına yardımcı oldular. Bilhassa okula devam konusunda titizliğimi hissettirmem gerekiyordu. Okula devamın ne kadar önemli olduğunu her defasında ve her ortamda söylüyordum. Sanırım bu ısrarım etkili oluyordu.
Köy odasında rahmetli Hacı Mahmut amca ile birlikte kalıyorduk. Ben bu arada boş durmuyor, her ilçeye gidişte lojmanı ev haline getirmek için eşya alıyordum. Zamanımın büyük çoğunluğu lojmanda çalışarak geçiyordu. Köy odasında yemek ve kısa süreli sohbetler için bulunuyordum. Çalışmak için lojmanın ev düzeninde olması gerekiyordu. İlkönce işe perdelerden başladık. Mutfak gereçleri, çalışma masası, tek kişilik divan, halı derken bayağı mesafe aldık. Yemek yapmasak ta ortamı çay yapıp içecek duruma getirdik. Hatta uzun teneffüste bile arada gelip dinlendiğim oluyordu.
Göreve başlayalı bir aydan fazla bir zaman geçmişti. Bir cumartesi sabahı namazımızı kılmış tekrar uykuya dalmıştım. Hacı Mahmut amca telaşla beni uyandırdı. “Hayırdır amca ne oldu?” der demez Mahmut amca büyük bir telaşla “Askerler geldi. Hocam kalk” dedi. Hemen tekrar elimi yüzümü yıkayıp kalktım. Pencereden baktığımda okul bahçesinde askerler vardı. Okulun ve lojmanın pencerelerini gözleyip lojmanın kapısına vuruyorlardı. Beni de bir telaş aldı. Hemen aklıma askerlik tecil belgesi geldi. Göreve başlarken doldurmayı ihmal etmemiştim. O zamanlar doldurduğumuz ek yedi belgesiyle askerlik otomatikman otuz bir yaşına kadar erteleniyordu. Belgenin geciktirilmesi durumunda asker kaçağı durumuna düşüp hemen askere alıyorlardı. Bu ihtimal beni endişelendirdi. Bende tedirgin olarak askerlerin yanına gitmek için köy odasından çıktım. ( DEVAMI HAFTAYA )