Bugün, 18 Ekim 2024 Cuma

Yılmaz İMANLIK


"Güllerimi Ver Anne” 1

"Güllerimi Ver Anne” 1


 Bir gün yuvanızdan ayrılıp diyar-ı gurbete gidersiniz. Veya öz yurdunuzda gurbeti yaşarsınız. İçinde bulunduğunuz toplum size yabancıdır. İnsanlar sevgisizlik çölünde büyük bir hızla ilerlerken sizi de götürmek isterler. İster istemez sürüklenip gidersiniz. Çünkü sizinle aynı duyguları paylaşan insanlar yoktur. Kendinizi kalabalıklar içinde yalnız hissedersiniz... Böyle bir durumda sizi reddetmeyen bir tek yer vardır; anne kucağı.
İşte Ahmet Sezgin de böyle yapıyor "Güllerimi Ver Anne" adlı yeni şiir kitabında. Kitaptaki şiirleri iki bölümde ele alabiliriz: Sezgin birinci bölümde daha çok iç dünyasındaki çatışmaları, yalnızlığı anlatır. Kalabalıkların soğukluğundan ve duygusuzluğundan kaçarak masum bir çocuk gibi, annesinin sımsıcak kucağına sığınır: "Kalabalıkların ortasında yalnızım/Garip yüreğim sızlıyor sızım sızım" (s.8) mısralarında da görüldüğü gibi yalnızlık teması ön plana çıkar.
Bu bölümdeki şiirler toplumsal kaygılardan uzaktır. Gerçi yer yer bu kaygılara rastlansa da bunlar fazla yer tutmaz. O sürekli insanların içinden annesinin şefkatle açılan kollarına koşar ve onları annesine şikayet eder.
"Hiç anlamıyorlar beni kalpsiz insanlar anne
Bu dünyada kin, haset ve hüzün var anne" (s.33)
"Yalnızlık" ve "Anne" temasının yanında "aşk, ölüm, ayrılık, özlem" gibi ferdi konuların bolca işlendiğini görürüz.
Birinci bölümde, az da olsa, şairin toplumsal kaygıları anlatan şiirlerinde M. Akif'in kaleminden mürekkep damlaları görürüz. O da Akif gibi tek kurtuluş reçetesini İslamiyet olarak görür: "Hasta kalpler için tek reçete İslamiyet" (s. 17) Yine buradaki şiirlerinin çoğu gerek öz (içerik) gerekse şekil yönünden N. Fazıl'ı çağrıştırır.
Şair,  ikinci bölümdeki şiirlerinde ferdi konulardan sıyrılıp toplumsal konulara yönelir.  Bu bölümde kalemini tamamen topluma bir şeyler vermek için kullanır. Başka bir deyişle birinci bölümde kaçtığı insanların içine geri döner. Mücadeleden kaçmanın çare olmadığını düşünür. Gerçi ilk planda olan elbette ki şiirin sanatsal değeridir, ama okuyucuya verilen mesaj tıpkı üç boyutlu resim gibi birkaç defa okunduktan sonra anlaşılır. Hatta bazı şiirlerinde birkaç kez okumaya bile gerek kalmaz:
“Bosna'da kanayan, mukaddes değerlerin yarası!
Bu vahşeti seyredenler, insanlığın yüz karası!”
(s.43)
 Şair, bu defa da toplumun iyice bozulduğunu gördükten sonra geçmişe kaçmak ister. Onun geçmişteki mekanı devr-i saadettir. İnsanlığın milli ve manevi değerlerinden iyice uzaklaşmış olması geçmişe özlem duymasının en önemli sebebidir. "Hasret" isimli şiiri bu temayı en iyi işleyen şiirlerin başında gelir.
Ahmet Sezgin "gül, sümbül, bülbül" manzumunu alışılmışın dışında kullanır. Şehit ağabeyine yazdığı "Ağıt" şiirinde "gül, sümbül, bülbül"ü ağlatması hiç de görülmeyen bir durumdur: (s. 50)
"Gül ağlar, bülbül ağlar, sümbül ağlar, su çağlar...” DEVAMI HAFTAYA