Bugün, 6 Ekim 2024 Pazar

Zeki ORDU


GÜLYALI'DA BİR GÜZ GÜNÜ

GÜLYALI'DA BİR GÜZ GÜNÜ


 Gülyalı Ordu'nun mütevazı ilçelerinden biri. 
Daha önce, Gülyalı ile ilgili muhtelif gazetelerde iki yazı yazmıştım. Bu üçüncü yazım.
Bir Ordulu olarak ilimizi yakından tanımam gerektiğini düşündüm. Onu için de sık sık ilçelerini dolaşırım. Gülyalı ilçesine kaç defa gittiğimi bilmiyorum. Ordu'nun en batısında bulunan bir ilçeden en doğusunda bulunan ilçeye varlı vakitsiz gidilmiyor. Ordu 19 ilçesiyle ülkenin en çok ilçesi bulunan illerinden biri.
Biz gelelim Gülyalı'ya. 
30 Mayıs 2024 tarihinde Terme Bilgi Gazetesine “Gül Gibi İlçe: Gülyalı” başlıklı bir yazı yazmış, ilçeyi genel olarak anlatmaya çalışmıştım. Elbette bir yerleşim birimi birkaç saat içinde anlatılması mümkün değil. Ancak hatıra olması kabilinden o anki hisler kaleme alınır. Bu da yazılan yerin özelliklerini açıklayamaz.
Gülyalı'yı ziyaret ettiğim günlerden birinde İlçe Kaymakamlığına uğramış; “Güvenlik Toplantı” yapılacak olmasından dolayı orayı ziyaret edememiştim. Bir ilçenin mülki amirinin bir şehre bakış açısı mühimdir. Daha önce yapmış olduğum ziyaretlerde bunu görmüştüm.
Daha sonra İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü'ne uğramış; Hüdavent Akpınar, Ali Kahraman ve Neşide Eren ile tanışmıştım. Konuyla ilgili bir yazı yazmıştım. Bu da bu arkadaşlarla aramda samimi bir gönül köprüsü kurulmasına vesile olmuş ve güzel dostlarıma yenileri ilave olmuştu. İnsanların tanıdıklarının çokluğu değil, tanıdıkları ile dost olabilmeleri, hatta dost kalabilmeleri çok önemlidir.
Her tanıdığınız güzel insanlar, insanın hem dünyasını hem de hayallerini güzelleştiriyor. İnsan; şurada şunu, burada bunu tanıdım diye düşününce dostların desteğini almış gibi hissediyor. Daha doğrusu onları hep yanınızda hissediyor ve yalnız duygusundan uzaklaşıyorsunuz.
Son olarak Ünye'den 17 Eylül 2024 tarihinde; Gülyalı, Piraziz, Espiye, Tirebolu ve Güce ilçeleri ve Gülburnu (Zefre) Mahallesini ziyaret için yollara düştüm. İlk durağım Gülyalı oldu. Daha önce tanıştığım dostlarımla eskilerin tabiri ile bir teşehhüt miktarı görüşme yapmak istedim. 
Daha içeri girer girmez Ali Kahraman Bey hemen ayağa kalkıp “Hoş geldiniz Zeki Hocam diye” beni karşıladı. Ardından Hüdavent Akpınar Bey girdi içeri. Neşide Eren Hanım'a dönerek “tanıdınız mı?” diye sorduğunda “Yazardı değil mi” diye cevap aldı.
Okullar yeni açılmış olduğundan ve eski bir öğretmen olduğum için orada fazla kalmam mümkün değildi. Çünkü sene başlarında bir iş yoğunluğu olduğunu tecrübelerime dayanarak biliyordum. Bir çay içene kadar bir süre orada kaldım. Çünkü yolumun üzerindeydi ve onlara bir selam vermeden yanlarından geçmeyi içime sindirmedim. Daha kaç kere görecektik ki birbirimizi?
Çayımı içip, Ali Kahraman Bey'in soğuk su ikramını da kabul ettikten sonra önce çalışma odasından, daha sonra da binadan ayrıldım. Binadan ayrılırken içime bir hüzün çöktü. Sanki senelerce dostluğu olan kişilerden ayrılıyormuşum gibi geldi bana. Bir yandan bu gönlü güzel insanları gördüm için sevindim, bir yandan da onlardan ayrıldığım için hüzünlendim.
Dünya da böyle bir yer değil miydi? An geçmiyor ki birileri bizden, biz birilerinden ayrılmayalım. Mühim olan yaşarken birbirimizin değerini bilmek. Zaten dostluğun en önemli yanı da değer bilmek. Sizce de öyle değil mi?
Ve Piraziz'e doğru yola çıktım. 
Artık devamı bir sonraki yazıda…