Seyfi GÜNAÇTI

Tarih: 22.08.2017 13:28

Güzel şeyler

Facebook Twitter Linked-in

?Memlekette güzel şeyler de oluyor? sözünü duyar veya gazetelerde okuruz. Ufak da olsa, bu güzellikler bizi mutlu eder. Hayatın gailesi, sıkıntılar ve üzücü olayların yorduğu ruhumuz, küçük güzellikler ve olumlu farklılıklarla rahatlar.
Kocaman Caddesi´nde bir işyeri arıyorum. Bana lâzım olan işyeri değil, işyeri çalışanı. Tabelâlara göz atarak ilerliyorum. Binanın yan cephesine konulmuş bir tabelâ gözüme ilişiyor: Altun Gıda. İşyerinin önünden geçerken farklı bir durumla karşılaşıyorum.
Kapalı yerlerde sigara içme yasağından sonra kahvehaneler, bina bünyesinde önü açık balkonlar yaptılar ya, aynen onun gibi. Ama burası bir kahvehane değil, bir gıda dükkanı. Burada insanlar oturmuyor, sebze ve meyveler bulunuyor. Yani, işyerinin manav bölümü.
Günümüzde, bırakın dükkanın içini, kaldırımla bile yetinmeyip sebze-meyve kasalarını, mevsimlik karpuzları caddelere yerleştirenleri gördükten sonra, bu uygulama sizde farklı duygular uyandırmaz mı? Kaç esnaf böyle bir fedakârlıkta bulunur ya da bulunmuştur? Ürünlerini kaldırıma yerleştirip kira ödemeden işyeri kazanmak varken, kim dükkânını bu işe ayırır?
Ama bu vatandaş yapmış. Farklı bir şey yapmış, güzel örnek olmuş.
Bu farklılığı fark ettiğinizi bunu yapana söylemek, ona teşekkür etmek gerekmez mi?
Ben de öyle yaptım. Bir öğretmen arkadaşın sıkça kullandığı ?Marifet, iltifata tabidir? sözünün gereğini yerine getirdim. Dükkâna girdim. İşyeri sorumlusunu buldum;
?Bu uygulama ile iyi örnek olmuşsunuz. Caddeyi ve kaldırımı işgal etmeyerek vatandaşın hakkına saygı gösterdiğiniz için teşekkür ediyorum? dedim.
?Ben de bunu söylediğiniz için teşekkür ederim. Çünkü çoğu kimse bunu fark etmiyor bile? dedi. Acaba, ?Çoğu kimse fark etmiyor bile!? derken yetkilileri mi kast etti? Ben de yetkililerin bu farklılığı görmesini bekliyorum.
Daha önce bu konuda ´Teşekkür Ediyorum´ başlığı ile bir yazı yazdığımı belirtmeliyim: 05.01.2011
* * *
Geçen hafta akşam namazından sonra ev kıyafetimi giymiş otururken telefonum çaldı. Baktım, kayıtlı olmayan bir numara. ?Hocam, ben Mehmet. Benim çocuk top oynarken sizin arabanın plâkasını düşürmüş. Ağlayıp duruyor? dedi.
Aşağı indim. Adamın bir elinde plâka, diğerinde çocuk. Arabaya baktım, herhangi bir hasar göremedim. ?Sorun yok Mehmet. Haber verdiğin için teşekkür ederim. Şunu da söylemeliyim ki, bu çocuğun yaptığını yapan kaç çocuk bulunur?? dedim ve çocuğu teselli ettim.
Küçük bir mesele ama mahiyetine bakınca önemli. İşte ´aile terbiyesi´ dediğimiz şey budur. Bu çocuğu ailesi iyi yetiştirmiş. Çocuk arabaya zarar verince bırakıp kaçmamış, gidip babasına haber vermiş. Sonradan öğrendim, olayın diğer faili plâka düşünce hemen oradan uzaklaşmış. Hâlâ da ortalıklarda yok!
* * *
Gazetemizin geçen haftaki manşeti:
?Gençlik Nereye Gidiyor??
Şehir merkezindeki bir otoparkta, kendini bilmez gençlerin uygunsuz davranışları mahalle halkını rahatsız etmiş. ?Kızlı erkekli gurupların araçlar arasındaki, kendilerince kuytu sandıkları köşelerde uygunsuz davranışları yüzünden balkona çıkamıyoruz. Biz onlara bakmaktan utanıyoruz, onlar bu edepsizliği yapmaktan utanmıyorlar. Yetkililer buna bir çare bulsun? demişler.
Bu konunun vatandaş tarafından dile getirilmesini ve gazetede yer bulmasını da önemli bir gelişme olarak değerlendiriyorum.
Demek artık sokaktaki saygısızlık, siz deyin edepsizlik, vatandaşın canına tak etmiş.
Vatandaş ne istiyor?
Bu uygunsuz davranışlara müdahale edilmesini.
Yani, ´Ahlâk Bekçisi´ mi olsun istiyor?
Bu gibi uygunsuz davranışları görülüp uyarılanların klişe savunmaları vardır:
?Sana ne! Sen ahlâk bekçisi misin??
Demek ahlâk bekçisi diye bir şey var.
Benim bu gazetedeki ilk yazım, bu başlık altında çıkmıştı: Ahlâk Bekçisi, 03.05.2006.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —