Hemen okul bahçenin bir krokisini hazırladım. Fidanların bulunduğu yeri ve hangi velinin bakmakla yükümlü olduğunu bu krokide belirttim. Yaz tatiline çıkarken dört nüsha olarak düzenledim. Bir nüshasını ilçe MEM, bir nüshasını Garnizon Komutanlığına, bir nüshasını köy sorumlusuna ve bir nüshasını da kendime ayırdım. Benim bu çalışmamı gören ilçe MEM tatile çıkan diğer okullardan da bu krokiyi istedi. O yıldan sonra bazı arkadaşlarımızın işine gelmese de devir teslim tutanağı ile birlikte okul bahçe krokisini de düzenleyip teslim ettiler. Haliyle diğer okullarda bahçelerine ağaç dikmeye başladılar.
Eylül ayı gelmiş yaz tatili bitmişti. Uzun süren dönüş yolculuğunda, gurbete giden geride bıraktıklarını düşünür ya, ben tam tersi okulun bahçesindeki fidanları görmek için sabırsızlanıyordum. Nihayet köye ulaştım. İlk işim bahçeyi gezmek oldu. Gözlerime inanamadım. Fidanların neredeyse çeyreği tutmuş hatta kimisi boyunu ikiye katlamıştı. Hepsini teker teker gezip gördükten sonra uzun süren yolculuğun yorgunluğunu unuttum gitti. Eşyaları lojmana bırakıp hemen köy odasına çıktım. Akşam saatleri de yaklaşmıştı. Yemekten sonra köylüler yavaş yavaş toplanmaya başladırlar. Herkes ağız birliği etmişçesine fidanların durumunu soruyor. Kimisi tedirgin çok baktık ama kurudu diyor. Benim tavrımı merakla beklerken ben emekleri için teşekkür ettim. Buna çok sevindiler. Meğer ben tatile gittikten bir hafta sonra Garnizon Komutanı köye gelmiş. Köylüyü okulun bahçesine toplamış. Elindeki krokiye göre herkesin fidanlarını görmüş.” Eylül ayına kadar size emanet, eylül ayında görüşürüz.”demiş ve gitmiş. Durumun ciddiyetini anlayan veliler neredeyse içeceği suyu fidanlara dökmüşler. Suyu ve bakımı gören fidanların boyu iki katına ulaşmış. Ben bu güzelliği görünce oranın bir parçası olduğumu hissettim.
Derken dördüncü yılın mayıs ayının başlarıydı. Yine fidanları kontrol ederken fidanları diktiğim zaman ne zaman gideceksin diye soran Yusufu çağırdım. Fidanları birlikte gezmeye başladık. “Bunların boyu benim boyumu aşınca gideceğimi söylemiştim, gel bakalım gidebilecek miyim?” dedim. En uzun fidanın yanına gittim. “Bak bakalım boyumu aşmış mı ?” dedim. Gerçekten fidan benim boyumu aşmıştı. Duruma şaşıran Yusuf “bu hale gelebileceğini hiç ummuyordum. Artık sen burada daha durmazsın, gidersin” dedi. Ben de dilekçemi verdiğimi, muhtemelen eylül ayında ayrılacağımı söyledim. Yaz tatili bitiminde eylül ayının son haftasında ilişiğimi keserek ayrıldım.
Köyden ayrılmadan önce okulun muhtelif yerlerinden fotoğraflar çekerek çerçevelettim. Bunu da demirbaş eşya defterine kaydettim. On yıl sonra kısmet olursa köyü ziyarete geleceğimi, gelemezsem on yıl sonra okulun ve ağaçların aynı pozisyonda çekilmiş resimlerini göndermelerini rica ettim. Aradan dört beş yıl geçti ve Yeşiltepe Köyü ile arada gidip gelen mektuplarda kesildi. Ancak 1999 yılında Şanlıurfa ilinde çalışmış bir müfettişimize Ceylanpınar Yeşiltepe Köyünü teftiş edip etmediğini sordum. Teftiş ettiğini söyleyince hemen bahçedeki ağaçları sordum. Okulu ve ağaçları hatırladı. Ağaçların çok güzel olduğunu söyledi. Bu ağaçları benim diktiğimi öğrenince bana teşekkür etti. Böylece benim meşhur ağaçlardan ilk haberi almış oldum.
Aradan beş altı yıl daha geçti. KEY ile ilgili bir form doldurup Ceylanpınar İlçe Milli Eğitim Müdürlüğüne gönderdim. Hemen mail adresime bir yazı geldi. Yazıyı gönderen kişi Yeşiltepe Köyünün kadrolu öğretmeni olduğunu, ilçede formatör öğretmen olarak görev yaptığından bahsediyordu. İnternet aracılığı ile irtibata geçtik. Kendisine hemen ağaçların durumunu sordum. Ağaçların çok güzel olduğunu, gölgesinde size dua ederek çay içip oturduklarını söyleyince öyle duygulandım ki anlatılacak gibi değil. Daha sonra sağ olsun meslektaşım köy ve öğrencilerimle ilgili beni çok mutlu edecek önemli bilgiler verdi.
Daha sonra internette öğrencilerimle karşılaştım. Onlardan okul ve bahçeyle ilgili resim rica ettim. Gönderdikleri resimler yıllar süren merakı ve hasreti bitirmeye yetti. Ayrıntılı sohbet etme fırsatını bulduk. Birçok öğrencinin öğrenimine devam ettiğini öğrendim. Ben okumadıklarını düşünüp üzülürken okuyan ve meslek sahibi olanları duyunca daha çok mutlu oldum. Örgün okuyamayanların birçoğu açık öğretim yoluyla öğrenimine devam ediyordu. Konuştuğum öğrencilerimden öyle anladım ki ağaç yetiştirme konusundaki gösterdiğimiz çaba, insan yetiştirme konusunda da hedefini bulmuştu.
( DEVAMI HAFTAYA )