Hava, ansızın kararıyor, gök gürlüyor, şimşek çakıyor. Gökleri tutsak alan karabulutlar, yeryüzüne geceyi indiriyor. Her yer, karanlığa bürünüyor. Vahşi hava, vahşi rüzgâr, fırtına ve ardından bora...
Rüzgârın sesiyle dağlar devleşiyor, gökler homurdanıyor. Derken bir tufan... Ne sığınacak bir yer, ne kaçacak bir mağara… Bir yağmur ki; gökler deliniyor. Adını bilemediği kuşlar birden ötüşmeye başlıyor, börtü böcek çığlık çığlığa sığınacak bir ağaç kovuğu, bir kaya yarığı arıyor.
Yeryüzünde ne kadar canlı varsa korkunun tanımsız anaforunda...
Pir'im, ucu bucağı belirsiz ulu göklere yöneliyor:
' Kıyamet mi kopuyor, Rabbim?' diyor. 'Bu hengâmede insan; evine, hayvan inine çekimeden.' diyor. Kendini değil, başkalarını düşünüyor.
Aniden peyda olan ipince bir soğuk, bütün mahlûkatın iliklerinde... Ve yıldırımlar, ateş parçası gibi yeryüzünde.
Pir'im, dışarıda dünyayı bekleyen bir adam... İnsanın korkması için Elemdağı ve ansızın gelen karanlık yetiyor.
Kayaların üstünde ne kadar toprak varsa yağmurun şiddetiyle kudurmuş gibi Yeşilırmak, Terme çayı ve Karaboğaz deresinin yataklarına akıp gidiyor.
'Yoksa bilmeden bir kalp mi kırdım, hay Rabbim?' diyor, Pir'im. 'Onulmaz bir yara mı açtım, bir gönülde? Acı bir sözle merkepli adamın dünyasını mı yıktım? Bu azap, bir yüreğin iniltisidir, hay Rabbim? Bilmeyerek o adamın ve dahi merkebinin yüreğini yıktımsa tövbeler olsun! Sonsuz tövbeler!'
Rüzgâr, hışım gibi, yağmur sicim gibi...
'Nuh tufanı mıdır, bu tattırdığın, Rabbim!' diyor, Pir'im.
Gelen seslere doğru ilerliyor. Mağaranın dirsekli köşesini döner dönmez, gözlerine bir ışıltı geliyor. Bir ateş yanıyor. Korkuyla, ulaşmak istiyor, ateşe. Ateşin başında ısınan iki can… Adamın biri, yanan ateşe bir iki odun atınca yalımlar, mağarayı aydınlatıyor. O ışıltılarla adamların yüzleri görünüyor. Pir'im adamlara görünüyor. Ve adamlar, korkmaya başlıyor.
Pir'im; 'Korkmayın kardeşlerim!' diyor.
'Ben de sizin gibi Allah kuluyum! Dışarıdaki tufanı bir görseniz…' diyor. 'Tufandan kaçtım. Kıyamet kopuyor dışarıda.'
Adamlar, Pir'ime hürmet gösteriyor. Ateşin başında yer ayırıyorlar.
'Sen, sırılsıklam olmuşsun! Otur, hele bre can!' diyorlar. 'Ateşe yaklaş!'
Pir'im:
'Benden korktunuz mu?' diye soruyor.
‘Seni, Rum eşkıyası sandık, ondan korktuk.' diyorlar.