Bazı yerler vardır ki göründüğünden çok şey ifade eder. İşte İslamdağ da böyle yerlerden biri.
Bir gün yolum Kumru ilçesine düşmüştü. İlçeyi kendimce gezip, notlar aldıktan sonra eve dönme vaktinin geldiğini düşünerek yola çıktım. Kumru- Fatsa arasından ilk defa geçiyordum. Kumru’ya Korgan üzerinden geldiğim için daha önce bu yoldan geçmemiştim.
İlçe hudutlarından ne kadar geçti bilmiyorum ama önüme tali bir yol çıktı. Girişinde İslamdağ yazıyordu. Ancak buranın ne kadar uzaklıkta olduğunu bilmediğim için yoluma devam ettim. Otomobil süratiyle daha bir dakika geçmeden bir tali yol daha gördüm. Meğer bu iki giriş veya bu iki çıkış “İslamdağ” olarak bilinen yerden geçiyormuş.
İçimden bu yer mutlaka ziyaret edilmeli diye geçirdim. Ve belli zaman sonra önce Fatsa daha sonra da Ünye’ye ulaştım.
Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama yolum tekrar Korgan ilçesine düşünce yine Kumru üzerinden geri döndüm. Bu sefer kısa süre de olsa merakımı yerine getirmek için İslam denilen muhite uğramaya karar verdim.
Bu arada bazı yerlere isim vermekte o kadar zorlanıyoruz ki daha önce köy olan yerler mahalle, mahalle olan yerler semt, sem olan yerle de mahalle veya semtin bir uzantısı oldu. Ben de mecburen bir isim bulmak için “muhit” kelimesini tabiri caizse uydurdum.
Mevzuya gelecek olursak; bu sefer İslamdağ’a uğrayacaktım. Dikkatli bir şekilde tabelayı kontrol ettim ve İslamdağ yazısını görünce ana yoldan ayrılıp adı geçen muhite doğru hareket ettim.
Bu arada İslamdağ için hayali bir düzen vardı bende. Girişinden çıkışına kadar bir mahalle hayal etmiştim. Hayalin sınırı mı olur? Bahsi geçen yerin mimarisinden tutun da insanına kadar orada neler varsa bir bir düşündüm. Tabii gördüklerimle karşılaştığım mekân aynı değildi. O da ayrı bir mevzu.
Önce otomobilimi bir yere park ettim. Daha sonra yolun girişinden çıkışına kadar yaya olarak üç dakika ancak tutacak bir yerdi. İlk gördüğüm çay ocağına uğradım.
Müessese sahibi yanıma yaklaşınca ona “Çay alabilir miyim? Diye sordum. Daha sonra adının Fatih Kavcı olduğunu öğrendiğim kişi bana “Yeni demledim on dakika sonra getirsem olur mu?” diye cevap verdi. Vaktim vardı ve “olur” dedim.
Çay demlenene kadar Fatih Kavcı ile sohbet ettim. Tabii önce bir tanışma faslı geçti. Makul bir süre sonra taze demlenmiş çay eşliğinde sürdü sohbet. Ben bu arada bir yandan da etrafı kontrol ediyordum. Ancak bu gelişimin de son gelişim olmadığını biliyordum. Çünkü İslamdağ yarım saatliğine uğranacak bir yer değildi. En azından beni tanıyan bazı kişiler olursa bir sonraki ziyaretim daha verimli geçer diye düşündüm.
Biz sohbet ederken isminin Engin olduğunu öğrendiğim bir kişi daha geldi. Bu sefer üçlü bir sohbet oldu. Fatih Kavcı ile Engin Bey bazen tatlı tatlı atışıyor, sonra hep birlikte gülüşüyorduk. Belli ki aralarında eskiye dayanan bir dostluk vardı. Engin Bey’de güngörmüş biriydi.
Ne kadar orada kaldığımı bilmiyorum. Sohbet bazı müşterilerin çay istemesiyle kesintiye uğrasa da akamete uğramıyordu. Nihayet bir iş yeriydi ve o kadar olacaktı.
Daha sonra bazı vatandaşların birbirlerine latife yollu konuşmaları dikkatimi çekti.
Asude bir muhitti. İlk defa gelmeme rağmen içime bir ferahlık doğdu. Belki yeni nesil olarak cazip olmayabilir ama benim açımdan asude bir mekândı. Ne gürültü, ne egzoz kokusu, ne koşturmaca ne de göze nahoş gelen görüntüler vardı. Her şey olması gibi ve dinlendiriciydi.
Kısa süre sonra oradan ayrıldım. Ancak kendisi küçük ama hacmi büyük bir yerdi. Biz anlı şanlı ilçe iller için bir iki yazı yazmıştık ama sanırım İslamdağ sosyolojik olarak incelenmeye değer.
Daha elekçi deresinin getirdiği selamdan bahsetmedim. Onlarda daha sonra kısmetse…